Volume 7, No 4, Winter 1997 |
Cevabi yazilar asagida
Sayin Çataltepe,
Bana da gönderme zahmetinde bulundugunuz anadolu'nun Fall 97 sayisini yine her zaman oldugu gibi bir çirpida zevkle okudum. Kendi çapinizdaki, benim de çok saygi duydugum ve takdir ettigim, mücadele ve hizmetinizden dolayi Allah sizden razi olsun .
Ben müsaade ederseniz biraz ilk sayfada yayinladiginiz Yusuf Yazar kardesimizin "Müthis Olan Neydi" yazisi üzerinde kendi görüs ve düsüncelerimi mütala etmek istiyorum. Anlasilan Yusuf kardesimiz iki ara bir derede kalmis, lider sikintisindan bahsediyor. Uzun uzun Cahit Zarifoglu'nun "müthisti" dedigi Necip Fazil'dan bahsediyor aradigi ve özledigi lider olarak. Asla, kendi mi nasil müthis yapabilirimin derdine düsmeden, yazisini "müthis insanlari özledik", "müthisti demeyi özledik" diye bitiriyor. Hatta bir ara parantez içinde Süleyman Hilmi Efendi ile Said Nursi'nin de ismini veriyor. Keske Yusuf kardesimiz biraz nasil müthis olabilirim, nasil müthis olabiliriz üzerinde kafa yorsaydi. Halbuki Elmalili Hamdi Yazir'in "onun kulagina bir üfleyen vardi" dedigi Bediüzzaman, aziz ve siddik kardeslerinin nasil müthis olabileceklerini kalblerindeki ihlasi nasil artirabileceklerini, müslüman kardesine hangi gözle bakabilecegini Kur'an-i Azimussan'in manevi ikliminden neset eden risale-i nurlarinda hem sarih ve hem de pratik olarak bize anlatmaktadir. Bizim hem siyasi alanda hem de cemaat düzeyinde hizmet edecek o kadar liderimiz var ki Allah Resülünun " ashabim göklerde yildiz gibidir, hangisine tutulursaniz kurtulursunuz" dedigi gibi bizde herhangi birisine ihlasla hizmet etmekle kendi kurtulusumuzu hazirlamis oluruz. Mesela ben o sempatik hal hareket ve kiyafetleriyle Kocatepe Camii'nin önünde oturan, Ankara'ya girisleri hep bir sorun olan, Ankara girislerinde cumhuriyetin polisleri tarafindan toplanan bir Aczmendi olmayi ne kadar isterdim. Refah Partisi'nin Hakkari ilinde bir köy temsilcisi olmayi isterdim. Allah rizasi için o köylünün dertleriyle has bel kader olmayi hiç bir seye degismezdim. Mesela Nizam-i Alem ocaklarinin aranan konusmacisi olmayi ne kadar da isterdim. Ankara'nin Abidin Pasa'sinda cemaat evlerinin birinde imam olmayi isterdim. Bir sohbeti sirasinda Kirkinci Hocanin talebelerinin birinin, sohbetiyle ünlü Ali Uçar'in içeri girmesiyle "suyu görünce teyemmüm bozuldugu gibi Ali Uçar geldi bana da sohbeti devretmek düser dedigi" gibi bir kisi olmayi isterdim. Fethullah Hoca'nin gözünün içine bakan has adami olmayi isterdim. Muhsin Yazicioglu'nun hizmetçisi olmayi isterdim. Nerde iki tas üst üste görsem üzerine çikip dogrulari anlatmaya devam edecegim diyen bir Hasan Celal Güzel'in takipçisi olmayi isterdim. Hiç olmadi gider bir teblig cemaatine katilirdim.
Elbette bizim hem siyasi hem de cemaat düzeyinde izlenecek çok degerli ve mübarek liderlerimiz var. Aslinda ben inaniyorum ki Yusuf Kardesimizin de bir imami vardir. Ancak Yusuf'un maksadi baska. Onun derdi üzüm yemek degil. Onun derdi imamini aramak degil. Onun derdi "ne zaman neyi nasil söyleyecegini bir türlü kestiremeyen", "üslub özürlü", "bu sayin lider, bu lider", "mahkeme önünde efelenen", "yersiz korku ve paranoya sahibi", "yalaka", "günü birlik taktik davranislari benimseyen" dedigi Muhterem Erbakan hocaya ( profesyonel bir yazar ya isim vermiyor) ve "biçare ve sartlananlar" dedigi cemaatine ve sempatizanlarina kinini kusmak. Basta zikrettigi müthis lider hikayesi isin süslemesi. Yazik... Yazik... Yazik... Yusuf kardesim. Ve yazik... Yazik... Tanju kardesim. Keske biraz daha seçici olsaydiniz. Bir öz elestiriden çok çok öte, bir lidere ve cemaatine küfür yollu saldirilari kaleme alan Yusuf kardesimizin hatasini ve ayibina ortak olma yayma yerine örtmeye çalissaydiniz keske.
Aslinda, aralarinda Basin Konseyi baskani Oktay Eksi'nin de bulundugu Ertugrul Özkök, Güneri Civaoglu, Hasan Cemal, Güngör Mengi, Fatih Çekirge, Bekir Coskun gibi saldirgan laiklerin Erbakan Hocadan nefret ettikleri bir gerçek. Bunda da yadirganacak bir sey yok. Bu saldirgan laiklerin , en yasli üye sifatiyla Süleyman Arif Emre'nin bir gün meclis baskanligi yapmalarina bile tahammülleri yoktu. Bu necip millet, Allah'in da takdiriyle o mübarege basbakanligi bile nasip etti. Ve neticede bu saldirgan laiklerin gözü döndü. Onlarin gözünün dönmesini, kizginliklarini anlayabiliyorum. Hatta daha üç gün önce Bekir Coskun Hürriyet'te "Erbakan ve yobazlari" diye basliyor kinini kusmaya. Gayet normal. Bir Ebu Cehil'den bir Ebu Cehil'lik beklenir. Bir yilandan bal yapmasini bekleyemezsiniz. Benim anlayamadigim Yusuf kardesin kini. Benim anlamakta güçlük çektigim Yusuf kardesin zihniyeti. "Büyük bir yozlasma varmis". Yozlasma falan yok. Yoz olan bu zihniyetin kendisidir. Yoz olan tek hak olanin kendi yolunun oldugunu söyleyen zihniyettir. Erbakan Hocanin korku ve ümitlerinin kaynagi diger mübarek hoca efendilerimizin de oldugu gibi Allah'dir Yusuf kardesim. Bu böyle biline Yusuf kardesim. Elbette onlar peygamber degildir. Hata yapabilirler ve bizim de elestirme hakkimiz elbette vardir belli sinirlar içinde. Ve bu hiçbir zaman size "üslub özürlü" "biçare ve sarlatanlari" diye küfr etme ve bunu nesretme hakkini vermez. Sizin "Erbakan ve yobazlari" diyen Bekir Coskun'dan farkiniz ne bana söyler misiniz? Birileri müslümanlara vururken siz de vurmak zorunda misiniz? Ikinci bir cephe açmak size yakisiyor mu?
Bakin ne diyor Yusuf kardes: "bu sayin lider rektör örtülü ögrenci karsisinda selam duracak demisti bir konusmasinda. Simdi belli bir örtülü ögrenci grubu bu sözün karsiligini ödüyor". Bu zihniyet bize hiç yabanci degil. Bu zihniyet Erbakan Hocanin yüz bin tanklik agir sanayisi ile, yüz bin konutluk insaat projesi ile dalga geçen zihniyet. Evet ben de garanti ediyorum ki rektörler örtülü ögrenci karsisinda selam duracak. Çünkü Allah nurunu tamamlayacaginin garantisini vermistir. Rektörün bir örtülü ögrenci karsisinda selam durmasi bir hakkdir ve hak hakim olacaktir. Ama bireysel olarak bizim böyle bir garantimiz yok. Ve bu anlamda da imtihandayiz. Allah Resulü Hendek savasindan önce Medine etrafinda, açliktan karinlarina tas baglayarak hendek kazarken "Siz La ilahe illallah deyin Bizans ve Iran sizin olacaktir" dediginde onun sahabesi "o dediyse dogrudur" dedi. Dalga geçmediler. Acaba bu Yusuf'un zihniyeti o devirde olsaydi Hendek savasindaki sehitler için hasa "o sözünün ceremesini çekiyorlar" der miydi?
Dedim ya... Bu zihniyet hiç de bize yabanci bir zihniyet degil. Ben
simdi bu asamada sözü Altinoluk dergisinde
[Editörden not: Ahmet Tasgetiren'in günlük yazilari internet'de
"19 Kasim tarihli Zaman, Erbakan'in Anayasa Mahkemesi'ndeki savunmasi
için "Savunma Erbakan'i terletti" basligini atmisti. Hemen alttaki
spotta "çikista yorgun ve terli oldugu dikkat çeken..." seklinde bir
ifade vardi. Bu notun basligi iyi niyetli bir yaklasimla bu
olmamaliydi. Bu "durumdan vazife çikaran" bir baslikti. Eger haber
degerlendiren kisinin, eskilerin zaaf-i te'lif dedikleri seyle
mualllel bir durumu yoksa...
20 Kasim tarihli Zaman'da kadim dostum Hüseyin Gülerce, "Din adina
dine kötülük" baslikli yazisinda, Misir'daki terör olayini tahlil
ederken sözü yine Erbakan'in savunmasina getiriyor ve söyle diyordu:
"Islam adina yapilan üslup yanlisliklari hem dinimize, hem ülkemize
zarar veriyor. Bugün Anayasa Mahkemesi salonlarinda saatlerce savunma
yapan RP lideri de bu üslup yanlisliginin bir bakima faturasini
ödüyor." (Görüyorsunuz degil mi? Ayni Yusuf'un "üslup özürlü" dedigi
gibi. N. E.)
Sevgili Hüseyin, hemen alttaki paragrafta, "Bu ülkede kardes
olacaksak, birbirimizi sevmeye ve kucaklamaya mecburuz. Gönüller
yikan, gönüllere düsmanlik eden üsluplar, davranislar, iktidar
koltuklari sunsalar da, tek bir gönül bir sultan tahtina
degistirilmemelidir." diyor.
"Kardes olmak", "birbirimizi sevmek ve kucaklamak" la yanyana nasil
bir hançer tasiyor aziz dostum, dogrusu anlayamadim. Kime sevgi, kime
hançer? Sevgisiz bir yargi ile, sevgi çagrisinin bu kadar yanyana
gelisini ancak, samimiyetsizlik izah edebilir.
"Erbakan'in terlemesi"nden zevk alan bir zihni altyapi bulundugu belli
orada... Ya da "Erbakan'in fatura ödemesi"ni, gizli bir intikam hissi
ile izleyen bir birikim... (Ayni hissi Yusuf'da da görmek için müneccim
olmaya gerek yok. N. E.)
Ne kadar yazik...
[... yer darligi nedeniyle kesildi - Editör ...]
Hallac'i bir dostun gülü yaralamisti... Ama bu, gülden öte bir sey...
Erbakan hep ayakta konusuyor mahkemede... 71 yasinda...
Erbakan'a baktigimda, 70 küsur yilin acilari canlaniyor gözümde...
Erbakan'a baktigimda, o durusun onu astigini düsünüyorum. Orada,
baska, bambaska bir hükmü sahsiyet yargilaniyor. Yargilayanlari dogru
anlayan anlar ne demek istedigimi... Suçlamalari dogru anlayan anlar...
Onu anlayan da gül bile atmaz taslanan adama... Çünkü o gül, nice
gönülleri yaralar...
Çok üzgünüm aziz dostum..."
Evet ben de çok üzgünüm Yusuf ve Tanju kardes. Ben size ayni adresden
Ahmet Tasgetiren'in "Seni seviyoruz savunan adam"
Necati Engeç'e öncelikle elestirilerini yaziya döküp yollama zahmetini
gösterdigi için tesekkür ederim. Elestirinin yayin politikasina
yönelik kismina deginmek istiyorum.
anadolu herhangi bir olusumla, cemaatle baglantisi olmayan bir yayin.
(Böyle baglantilarin olmasinin yanlis oldugunu söylemiyorum, sadece
anadolu'nun konumunu açikliga kavusturmak istiyorum.) Herhangi bir
organizasyonla "kozlari paylasmak", "hesaplasmak" gibi bir endisemiz,
gündemimiz de yok. Insaf sinirlari içinde kaldigi müddetçe, ki bu
elbette subjektif bir ölçü, Müslümanlarin gündeminde olan kisi ve
kurumlar hakkinda övgü ve elestirilere yer vermeye gayret ediyoruz.
Türkiye'nin karmasik günlerden geçtigi dogru, ama Müslümanlarin
kusatilmislik psikolojisi ile hareket etmeleri için sebep yok.
Memleketin gerçek sahipleri olduklarini unutmamalari lazim. O halde,
kapatilsa bile devaminin ilk seçimlerde yine hatiri sayilir bir oy
almasi beklenen bir siyasi partinin ve liderlerinin elestirilmesi,
irdelenmesi için yanlis zaman diye bir sey söz konusu degil. Siyaset
meydanina çikmis ve her seferinde gerçek demokrasinin gerekliligini
savunan bir partinin böyle elestirilerden gocunmayacagini düsünüyorum.
Bu vesileyle RP'nin son iktidar tecrübesinin acilen, samimiyetle ve
açikca tartisilmasi ve irdelenmesi gerektigini vurgulamak isterim.
Necati Engeç'in sözünü ettigi yazi gerçekten de benim imzami mi
tasiyor diye hemen anadolu'nun Fall 1997 sayisini çikardim. Ilgimi
yogunlastirarak yöneltilmis olan elestirileri de gözönünde tutarak
yaziyi bastan sona bir daha dikkatle okudum. Acaba Necati Engeç'in
sözünü ettigi yazi bir baska yazi olmasin? Ya da, Necati Engeç'in
tasavvurlarinda satir aralarina da ilaveler yapip zenginlestirdigi ve
sonra da elestiri oklarina hedef yaptigi yazi okumus oldugu yazidan
çok farklilasmisti. Benim yeniden tesbit ettigim sey yazida 'maksadini
asan' bir ifade bulunmadigiydi. Yoksa, Tanju Çataltepe anadolu'nun
farkli muhteva ve üsluba sahip bir ABD versiyonu mu yayinliyordu.
Herhalde böyle bir sey olamaz. Öyleyse, galiba okuduklarimiza nasil
bakmamiz geregi üzerine düsünmek gerekiyor. Yani, galiba biz yine bir
yazi nasil yanlis okunurun yeni bir örnegiyle karsi karsiyayiz. Tabii
ki kimseye okuma dersi almasini önerecek degiliz. Ama, okumaya niyet
etmis kisiden okuduklarina kendi ask ve bagimliliklarindan bagimsiz
kalmaya çalisarak bakmasi gerektigini hatirlatmakta fayda var. Ve,
yine hatirlanmasi gereken bir sey, belki de en çok hatirlanmasi
gereken bir sey, bugünün modern dünyasinin kendi tarzlari içerisinde
tezahür etmis kisilere Islamî çerçeveler içerisinde konumlar atfederek
tartisilamaz ve masuniyet kazandirilamayacagidir Kimse, ama hiç kimse,
ve özellikle de, bugünkü sistem içerisinde siyasal bir ünvan tasiyan
bir kimse bu tür tartisma ötesi bir kimlige sahip degil. Ve
tartisanlar ya da elestirenler de prensip itibariyle kötü niyetli,
'kinini kusmak' isteyen kisiler degil. Ayrica, maalesef itiraz ve
tartisma biraz entelektüelligin mayasinda var. Isyanimiz en çok, dinin
kendisine ait bir dogma olmadigi halde 'su söyledir' ya da 'bu böyle
olmalidir' seklinde olan ve daha çok da bugünün dünyasina iliskin
tesbitler ya da yarinin dünyasinin nasil olusturulacaginin
stratejilerine iliskin olan düsüncelerin tartisilmaksizin kabul
edilmesi istenmesinedir. Kaldi ki bazi yaklasimlar bir dönem dogru
olabiliyorken, bir baska dönemde kabul edilemez olabiliyorlar. Yani
dogma olamazlar. En çok tartisilabilir olan ve üzerinde titizlik
gösterilmesi gereken seylerse üsluplardir. Dogmadan söz edemedigimiz
bir yerde elestirinin ve tartismanin varligi kaçinilmazdir, bu da
hosgörüyü ve katlanmayi gerektirir. Dolayisiyla, bu çerçevede bakan ve
düsünenler düsüncelerini açiklar. Ama, her elestirene 'kinini kusuyor'
diye bakan ve lider olarak bilinenlerin söz ve tavirlarina bir takim
Islamî kavram ve çerçevelere de oturtmaya çalisarak tartisilmaz olarak
bakanlarin bir gün 'kin kusmasi'na da çok sasirilmaz.
Genelde, herhangi bir yazinin bir bütün olarak ve körlüge sebep olan
ilgilerin bir kenarda tutmaya çalisarak okunmasini öneririm. Su birkaç
cümleyi de eklemekte fayda var:
Söz konusu yazi herhangi bir kisiyi özellikle degerlendirme çabasi
içinde degildi (böyle bir sey yapilabilir tabii, ve yapilmalidir da).
Yazinin esas olarak vurguladigi sey sayilari nuhtemel ki bir elin
parmaklarindan daha fazla olan ve ismi lidere çikmis ve 'biz'i temsil
iddiasindaki kisilerdeki genel liderlik zaafiyetleri ve topyekün
hepimizi etkisi altina almis olan bir yozlasma süreciydi. Sayin Engeç
böyle bir yozlasmaya inanmayabilir. Ama ben, Türkiye'de olaylari
derinden yasayan genis bir çevrenin bir yozlasmayi ve gerilemeyi
yasadigimizda hemfikir oldugunu biliyor ve görüyorum. Dahasi, bu
inançta olan bazi kisilerin Refah Partisi hiyerarsik yapilanmasinin
tepelerinde oldugunu da not etmek istiyorum. Saniyorum sayin Engeç
Türkiye'deki dindar kesimin belli faturalari ödeyiste liderlerin
rolünü kabul etmiyor görünüyor. Belki 'hirsizin hiç mi suçu yok'
kabilinden itirazlar da sergileyebilir. Suna kimse itiraz edemez.
Türkiye'de son otuz-kirk yilda kazandiklarimizi bir ölçüde kaybetmekle
karsikarsiyayiz. Bu kaybi hikmet açisindan söyle ya da böyle
yorumlayabiliriz. Dahasi, liderlerin yanlislarina da sempati
duyabilirler. Ama, bu kayiplara sebep olanlarin "ne kadar etkin bir
rol oynamis olurlarsa olsunlar; bir olayin çabuklasmasina sebep olmak
da önemlidir" en azindan bazi kisilerce sorgulanmasindan rahatsiz
olmamalilar. Yani, dokunulmazliklar gerçekten de kalkmali. Siz
dokunmasaniz da, müsaade edin ben dokunayim. Demokrasinin, özellikle
de modern tarzlarda tezahür etmis örgütlerde demokrasinin en çok da
bize gerekli oldugu açikça görülmüyor mu?
Dünya görüslerimizin genelde birbiriyle çakisiyor görünmesi lider
konumunda görünenleri sinirsiz bir biçimde ululadigimiz ve onlara
dokunulmazlik atfettigimiz anlamina gelmez. Ayrica biz, 'gerekirse
kiliçlarimizla dogrulturuz' yaklasiminin yalnizca bir hamaset
edebiyati üretilmesi amaciyla kullanilmasina da razi degiliz.
Sözün özü: Din uyaridir. Bugün lider gördükleriniz tartisilmaz ve
yanlissiz degildir. Onlari yanlisli ve kusurlu görmek sizin onlari
sevmenize ve onlara bagli kalmaniza da engel degildir. Arabeske hayir.
Uyaridan rahatsizliktan ahmaktan kaçar gibi kaçalim. Uyaridan hosnut
kalmayanlardan rahatsiz olalim. Dolayisiyla Necati Engeç'e
tesekkürler. Yazdiklarimiz üzerinde yeniden düsünmemize vesile oldu.
Ama, elestirilerinde kabule deger bir yan görmedim. Buna ragmen, zanda
haddi asmissak Rabbimize siginiriz.
"Oturup Genç adam uzansa yatagina
diyen Necip Fazil'in askina muhasebenizi tekrar yapmanizi salik verir
ve hepimiz icin hayirlisi olmasini dilerim. Ve umarim bu yazim
Yusuf'unki kadar ve ayni sayfada yayinlanmaya degerdir. Saygilarimla.
ABD
Yerlestirip basini iki diz kapagina
Soru verse ben kimim ve bu hayat neyin nesi
Yetis yetis ey varlik muhasebesi"
Tanju Çataltepe cevapliyor:
Yusuf Yazar cevapliyor:
This article can be reproduced provided that full credit is given to
anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.
For your comments / Yorumlariniz için
anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin