Volume 8, No 3, Fall 1998 |
Cumhuriyetin yetmisbes, devletin esasinin ise yüzüncü yilindayiz. Su anda devleti elinde tutan zümre, Jöntürkler'in Rumeli'de olusturdugu çetelerin, ardindan iktidara gelen Ittihat ve Terakki Partisi'nin ve onun beyni olan Teskilat-i Mahsusa'nin, ardindan Teskilat-i Mahsusa'nin M. Kemal'e biat etmeyen üyelerinin temizlenerek saglamlastirilan tekparti iktidarinin, ardindan gelisen Nato ve Kontrgerilla ile iç içe giren düzenin ve nihayet bugün Derin Devlet dedigimiz olusumun hiç kesintisiz olarak bu güne kadar sürmüs halidir.
M.I.T.'in ve Derin Devlet'in içinde kavgalar çikmasaydi haberimiz bile olmayacak son gelismelerde yalnizca dev bir buz daginin ucunu görmekteyiz. Ancak bu görülenler de suyun altindakinin neler oldugunu kavramamiza yetiyor: halktan tahsil edilen vergiler ihale adi altinda silahli gruplarin kontrolünde derin devlet mensuplarina dagitiliyor, yapilan komplolarda rejimle ters düsen is adamlari ve yazarlar öldürülüyor, derin devlet medyayi organik iliski içinde bulundugu taseron is adamlarina emanet ediyor, anayasa ve yasalar disinda askeri istihbarat birimleri olusturuluyor, Güney Asya'dan Avrupa'ya olan eroin ticareti kurulu düzenin tam denetiminde bazi kukla çeteler yoluyla kontrol ediliyor, Nato, ABD ve Israil'le iç içe bir derin devlet yapisi eger politikacilarin dogrudan sahibi degilse tehditlerle santajlarla onlara istediklerini yaptiriyor. Kisaca, halkin hiç bir söz sahibi olmadigi, hemen her kararin perde arkasindaki birbirine ensest iliskisiyle bagli bir zümre tarafindan alinip yürürlüge kondugu bir devlet düzeninde yasadigimiz açik olarak ortaya döküldü.
Susurluk olayinin Agar ve Özer Çiller ekibi baglantilarinin Refahyol'u düsürmek için kullanilmasiyla belirmeye baslayan iliskiler Alaaddin Çakici bantlari, aralarinda Kürsat Yilmaz ve Dündar Kiliç'in bulundugu yeralti isimlerinin, Mehmet Eymür ve Mehmet Agar gibi devlet mensuplarinin açiklamalariyla sürüyor. MIT'in içi karisik ve gruplar birbirlerine karsi kozlarini sizdiriyorlar.
Bütün bunlar ortaya çikarken hassasiyetle askeri kanada hiç bir çamur siçratilmamasi için çaba gösteriliyor. En son bu yilin Mart ayinda Koç grubuyla iç içe olan Aydin Dogan'in gazetesi Milliyet, baska medya organlarinin ve basbakanin kismi katilimiyla genelkurmay baskanina ve özellikle de ikinci baskani Çevik Bir'e beklenmedik agir bir saldiri baslatmis, ancak bir hafta süren operasyon basarisizliga ugrayarak sert tepki görmüs, hemen ardindan Koç grubunun çok etkili iki numarali ismi olan Inal Kiraç'in grupla bütün iliskileri kestirilmek suretiyle diyet ödenmisti. Bir yandan da Koç/Dogan cephesi devlet ihalelerini toplamak amaciyla bu yil hem içerde hem dis ülkelerden hisse senedi veya ucuz satislar gibi yollarla nakit elde etmekteydi. Medya kuruluslarini kendileriyle ve Çakici'yla baglantili Korkmaz Yigit'e satarak bu sürece devam etmekteydiler. Koç cephesi dis güçler ve derin devlet kesmekesinin içindeki bu iç savasta çok önemli bir konumda bulunuyor.
Bantlardan ve açiklamalardan net olarak gördügümüz, 1980'lerden sonra kontrgerillada kullanilan tetikçilerin mafya haline gelerek hem eroin ticaretinde hem ihalelerde hem de siyasi operasyonlarda kullanildiklari. Örnegin Mesut Yilmaz ve Tansu Çiller'in genel baskanliga gelmelerinde mafya dogrudan etkide bulunuyor. Müslüman örgütlerin üzerine atilan Ugur Mumcu cinayeti, Çetin Emeç, Hiram Abbas, Behçet Cantürk, Nesim Maliki ve digerlerinin öldürülmesinde rejime sadik eski kontrgerilla yeni mafya mensuplarinin kursunu ortaya çikiyor. Susurluk olayinda görüldügü gibi suikastlerin tertibine bizzat üst düzey polisler, istihbaratçilar ve siyasetçiler de karisabiliyor. Alaaddin Çakici, basina sizan Refahyol dönemindeki telefon konusmalarindan birinde, esine gerektiginde Necmettin Erbakan'a silah çekebilecegini ve bunun için "agabeylerden" isaret bekledigini söylüyor.
Ortaya dökülenler o kadar ayrintili ve karmasik ki bunlari bir yaziya hatta ciltlerle kitaba sigdirmak imkansiz. Ancak ana hatlariyla neler olup bittigini görebilmemiz, agaçlara tek tek bakmadan ormanin haritasini farkedebilmemiz mümkün. Yüz senedir kesintisiz olarak süren derin devlet, propaganda araçlarini, halktan vergilerle tahsil edilen veya uluslararasi kirli iliskilerle edinilen parayi, siyasetçilerle birlikte siyasi partileri, güvenlik güçlerini ve devletin kilit noktalarini büyük oranda kontrol altinda tutuyor. Vergi ile tahsil edilen inanilmaz meblaglar, ihaleler ve iç borçlanma faizleri gibi yollarla rejimin dayandigi hakim bir zümrenin arasinda paylastirilirken, bu zümre bir yandan da Asya-Avrupa eroin ticareti hakimiyetiyle besleniyor. Erbakan hükümetinin indirilmesinde, bazi demeçler ve dini kesimlere verilen yemeklerden ziyade, ihalelerin dagitimindaki degisiklik ve havuz sistemi neticesinde KIT iç faiz borçlanmalarinin durmasinin agirligi vardir. Halkin parasinin bu iki esas yol ile malum zümreye nakledilmesine müdahale, derin devletin ana hayat kaynaklarina ilismek demek oldugundan, yöneten zümre bir hayat memat mücadelesi vermek durumunda kaldi. Seçim sansi yoktu.
Bizimkine çok benzer bir yapi 1980'li yillarda Italya'da ortaya çikti. Onlarin derin devletinin toplanma yeri olan localarüstü P-2 Mason Locasi da en üst düzey sanayiciler, siyasetçiler, ordu ve polis mensuplarinin bulusup devleti yönlendirdigi bir olusumdu. Aynen bizdeki gibi Nato'ya bagli kontrgerilla Gladio ve Mafya bu olusumun yaptirim gücüydü. Italyan derin devletinin "sekreteri" konumundaki Lucio Gelli, "haznedari" konumundaki Roberto Calvi ve devlet partisi Hristiyan Demokrat partisi kurban verilerek derin devlet yüzlerce asli üyesiyle birlikte varligina aynen devam etmekte. Bizde de mesela Özal zamanindaki MIT skandali gibi olaylarla görünür gibi olsa da yüz yillik Teskilat-i Mahsusa / Derin Devlet düzeni aynen devam etmekte.
Pekiyi derin devlet bu sistemi yalnizca Türkiye'yi kontrol etmek ve mensuplarinin ultra lüks bir yasam sürmesi için mi devam ettiriyor? Kisisel maddi çikarlar mikro düzeyde esas etmen iken, makro düzeyde, dünya düzeni boyutunda, yüz senelik bu yapilanmanin Bati'nin ufak tefek tenkitler disinda tam destegini almasi, Avrupa eroin mafyasini Ankara'dan idare etmesine göz yumulmasi kuskusuz, derin devletin dünya düzeni içinde önemli bir isleve sahip olmasi sonucudur. Bu islev de Rumeli'de yüz sene evvel olusan çeteler ve yeminli törenlerden, günümüze gelene kadar mevcut hakim asiretin yaptiklarina bakilarak anlasilabilir. Degisik görünümler alip yeni mekanizmalar gelistirse de hiç kesintiye ugramadan süregelen bu derin devletin degismeyen tek bir amaci vardir: Islam-Osmanli uygarliginin yeryüzünden silinmesi ve olasi bir Islam ittifakinin olusmasinin önüne geçilmesi. Çakici gibi basit birinin telefondaki küfürlü konusmalari, insanlik tarihinin çok önemli yüzyillk emsalsiz bir tertibinin görünen küçük bir parçasidir.
Derin devlete 21. yüzyilda Ortadogu'ya yönelik yeni bir görev biçilmis, taze yapilar ve mekanizmalarla kendini yenilerken 1980'lerde kurdugu ve artik ayak bagi olmaya baslayan olusumlari temizlemeye çalisiyor. Bu sancili ve iç çarpismali rejenerasyon 28 Subat sürecinin momentumu içinde halledilmeye çalisiliyor. Agaçlarin yapraklarina dalmadan, ormanin ne oldugunu anlamamiz ve anlatmamiz gerekiyor. Zira ihtiyar Anadolu ortasindaki derin devletin gitmesi, yeryüzünde yeni bir çagin baslamasiyla es anlamlidir.