Volume 8, No 2, Summer 1998 |
Bugünlerde bir falcidan Türkiye'nin falina bakmasini istemis olsaydik muhtemelen söyle baslayacakti: "Türkiye'nin önünde uzun, kivrimli ve ince bir yol var. Ilerde çatallanan bu yolun bir ucu uçuruma, bir ucu genis ufuklu verimli bir vadiye açiliyor. Bununla birlikte bu yol ayriminda gergin bir bocalama görülüyor... "
Son birbuçuk yilin demeyecegim, ama en azindan son bes yilin gelismeleri Türkiye'yi gerçekten de kivrimi bol ince mi ince tehlikeli bir yola çikardi. Sükredelim ki falcilarin çogu yol ayrimindan sonraki iki koldan birisinin umut vaadeden topraklara açildigini söylüyorlar. Biraz kötümser ve paranoyak bir diger falci her iki kolun da birbirinden daha felaketli iki uçuruma açildigini da söyleyebilirdi. Son on yillarda bize rota çizmis olan kaptanlarin seyretmekte oldugumuz sularin tehlikelerinden ne kadar gafil oldugunu gördükten --daha dogrusu seyreyledikten-- sonra felaket tellali paranoyak ve komplocu oldugunu söyleyebilecegimiz bu falcinin belki biraz da hakli olarak artik önümüzde yüzümüzü güldürecek yol seçenekleri kalmamis oldugu yorumuna meyletmis olmasi çok da yadirganmaz.
Kendi adima ben, yol ayrimi sonrasindaki kollardan birisinin belki mesakkatli ve uzun süren bir yolculuk sonrasinda da olsa yolcusunu sahil-i selamete çikaracagi seklinde bir yorum açiklayan falcilarin kehanetine katilma egilimindeyim. Gerçekten de, yol ayrimindan sonraki kollardan birisinin Türkiye'ye yeni bir sans sunabilecegine inaniyorum. Son yillardaki gelismeler Türkiye'nin sansini sifirlamis degil. Bu gelismeler belki büyük bir hayal kirikligi dogurabildi, ama Türkiye'nin birikimini ve gelecegini sifirlayabilme gücünde degiller. Hemen belirtilmesi gereken bir sey, Islam'i tahrip etmeyi hedef almis bir çikisin uzun vadede Türkiye'de sansinin olamadigi ve olamayacagidir. 'Gelismeler' derken, yarim yamalak da olsa var olan demokrasinin tahribinde ve insan haklarinin güdüklesmesinde son yillarda rol oynamis olan her türlü gelismeyi kastettigimiz açiktir. Ve bu gelismeleri yalnizca 28 Subat sonrasina hasretmeyisimiz bu gelismelerdeki sorumlulugun yalnizca 28 Subat mimarlarina ait olmadigina olan inancimiz nedeniyledir. Belki de asil sorumluluk 28 Subati adeta çagiran basiretsizlik ve dirayetsizliklere aittir.
Bugün Türkiye'de bir 'yanlisliklar komedyasi'nin sahnelendigi ispata ihtiyaç duyulmayan bir gerçek. Ama belli ki, bu komedya en az bir yirmi yillik birikimimizi yok edecek, ama belki bizi adam edecek --belki baskalarini da adam edecek-- yeni birikimlere sahip olmamiza da vesile olacak. Bugün Türkiye'de yasanilanlara belki birgün inanabilmek çok güç olacak. Belki de bu yasadiklarimizi gerçekten de kaçinilmaz bir degisime karsi mevsimlik ayak diremeler olarak görmek gerekiyor. Bu ayak direyislerin toplumsal bir tepki olmaktan çok bir dayatma olarak ortaya çikiyor olusu kalici olamayacaklarinin yeterli isaretidir. Hoyratligini sürdürmekte olan mevcut baskin hareket Türkiye'de neyi ne kadar etkileyebilir? Türkiye'yi ne kadar geriye götürebilir? Saga-sola emirler yagdiran, yasaklar koyan ve hoyrat bir otoriter edayla kendince dogrular tanimlayarak bunlari evrensel dogrularmis gibi dayatma egilimi sergileyen ve bir toplum mühendisligine soyunan bu dayatmaci çikisi çagiranlar ve arkasinda duranlar kendi ellerinin de çok güçlü olmadiginin ve bu gidisin kendileri için de bir cennet Türkiye vaadetmediginin farkinda olmalidirlar. Türkiye demokrasisini dindarlar için bir cehenneme çevirme çabasindaki bu egilimin sergiledigi hak ve hukuk yaklasimlariyla yalnizlasmakta olduklarini görmek zor degildir. Dolayisiyla, önümüzdeki dönem kendisini ve kimliginin özelliklerini gözden geçirecek olanlar yalnizca dindar çevreler olmayacaktir. Belki onlar kadar, bugün kendilerine has buyurgan edalariyla dogrular tanimlamaya çalisan çevreler de bugün mutlak dogruymus gibi dayattiklari degerleri ve bakis açilarini gözden geçirme geregini duyacaklardir.
Bizim açimizdan bu geçis dönemini kolay, tahribati az ve hatta verimli geçirebilmenin önsartlarindan önde geleni dogru gözlemlere dayanmayan ya da adil olmayan önyargilarimizi tesbit edip onlardan kurtulmak ve Türkiye fotograflarini ve bu fotograflardaki yerimizi paranoyalarimizi ve dayanaklari zayif önyargilarimizi safdisi ederek degerlendirmeye çalismaktir.
Türkiye'deki kimlikler hiyerarsisi üzerinde, ve kimligimizi olusturan terkedilemez degerlerimizin ve hassasiyetlerimizin neler oldugunu yeniden belirlemek, ve bu hassasiyet ve degerlerimizin günübirlik pragmatik yaklasimlara kurban edilemeyecegini sürekli vurgulamak da ilk adim sorumluluklarimiz arasindadir.