Volume 8, No 1, Spring 1998 |
Türkiye ile uzaktan yakindan ilgilenen herkesin son bir buçuk senenin gelismelerini ilgiyle izledigi muhakkak. Bu gelismeler arasinda belirleyici olan ve bazen de gözden kaçmasi ihtimali bulunan bazi tesbitleri, durum degerlendirmesine katkida bulunmalari açisindan gözden geçirmek faydali olacaktir.
1- Olan bitende iki kesimin basi çektigi ve tezgahi beraber yürüttügü dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi yillardir Türkiye'de temelde tuzu kuru kesimi temsil eden son 30-35 yildir da "sol" adi verilen çati altinda odaklanmayi tercih etmis çesitli biçim fraksiyon ve eylem tarzlarinda karsimiza çiksa da ana özelligi halkin temel deger yargilarina karsi olmak, "milli" ve geleneksel olani reddetmek olan yari aydin "jakoben"lerin de dahil oldugu bir güruhtur. Gürültüsü çok olan bu kesim bazen bir askeri darbenin arkasinda, bazen sokak hareketlerinin içinde, bazen de devletin bir kesimi karsisinda digerinin yaninda olabilmekte, en kritik anlarda putperestimsi bir anlayisla sahislar ardina siginip kendini kurtarmayi marifet bilmektedir. Hiçbir zaman halkin gerçek degerleri ile barisik olamamis, ona tepeden bakan onun adina onun için politikalar üreten, devlet denen aygitin ideolojisindeki temel unsurlarla her zaman barisik ama zaman zaman da acimasizca onu elestirir gözüken bu kesim maneviyata olan bütün kini ve nefreti ile son gelismelerde oldukça aktif rol alabilmek umuduyla ortadadir. Üniformali kesimden kendileri ile bire bir örtüsen anlayislara sahip olanlarin varligi bunlari daha pervasiz yapmakta ve 12 Mart'tan 3 gün önce kursaklarinda kalan hülyanin baska bir formda baska bir zamanda gerçeklesecegi ümidiyle yasamaktalar. Bu kesimin içinde ülkenin korunmasi emanet edilen silahli kesimden de yer alanlar az degil. Bu kesimin ana beslenme kaynaklarindan birisi de yillar yili "onlar" "biz" esasli içten içe yürütülen her firsatta intikam atesi ile zuhur eden mezhebi ayrimciliktir.
Elebasligi yapan ikinci kesim, Ittihatçi anlayistan beslenen asil yöneten mekanizmayi teskil eden ve piramidin çatisinda masonumsu iliskiler ile baglantisi uluslararasi seviyede olan bir kesimdir. Bütün operasyonda beyin olarak islev görmektedir. Belki de daha dogru bir deyimle enternasyonal seviyede isleyen bir tezgahin Türkiye ayaginda yer almaktadir. Adina bazen "derin devlet" de denen yapinin hizmet ettigi bu güruhtur. Baglantilari, gerçek yüzü çesitli pazarliklari ve stratejileri genis ölçüde karanliktir ve aydinlatilmasi bir çok vukuatin aslini ortaya çikarabilecek niteliktedir. Bir imparatorlugun yikilis hikayesi de dahil olmak üzere bir devletin kurulusu, gelismesi, stratejileri, ideolojisi ve bunlarin arkasinda yatanlar ancak bu kesimin hakkiyla arastirilip ortaya çikartilmasi ile gerçeklesebilecektir. Sosyal alanda hangi kesimlerden olustugunu ise yüksek sivil ve asker bürokrat, disislerinin belli bir kesimi, üniversite ve adalet çevrelerinde kapali bir grup, sanayici ve is adami etiketli su gibi para kazanan bir kesim, bazi azinliklarin kalintilari seklinde özetleyerek belirtmek mümkündür. Çok kesin delil ve belgelere dayandirilmasi güç de olsa bu kesimin ve eylemlerinin tesbiti genel anlamda olaylarin baglantilarinin hesapli bir gözlemi, dünyanin baska yörelerindeki bazi olaylarla olan benzerlikler ve tarihi bazi gerçekleri gözönüne alinarak yapilabilir. Zaten ellerinde olan idari mekanizmanin gücünün yanina, al gülüm ver gülüm türlü, talana dayali sermaye yönetim iliskilerini de eklerseniz tablo tamamlanir.
Bu iki güruh çekirdek teskil etmektedir. Onlarin halk tabaninda beraberlerinde sürükledikleri, basin yayin yoluyla etkiledikleri kesimi çekirdek tabakasindan saymiyoruz. Onlarin gerçeklerle yüz yüze kaldiklarinda aldanmayi idrak edebilecekleri umulur. Bu arada tek sahis eksenli olusturulan ideoloji yukaridaki iki güruh için sadece bir araçtir, çok az bir kesim belki din derecesinde iman ediyor olabilir. Ancak bunlarin sürükledigi kesimin içinde hakim ideolojinin lider ululamasina dayanan yönüne samimiyetle bagli olanlari bulunabilir.
2- Ülkede bir önceki hükümetin kurulmasina her ne pahasina olursa olsun engel olunmamasi ve akabinde onun düsürülmesi için atilan adimlar 7-8 ay içinde neyin degistigi sorusunu gündeme getiriyor. Bu dönemde uygulanan kesafetteki baskilar bastan uygulansa idi zaten o hükümet kurdurulmazdi. O halde ne degisti? Bu soruya cevap olarak agizlarda çignenen ama hiç de inandirici olmayan sakiz hükümetin "Islamci" uygulamalari, bazi bakan ve milletvekillerinin beyanlari seklindedir. Halbuki Islamci uygulama adina ortalikta gösterilebilecek bir sey yoktur. Birkaç dis ziyaret ve mercek altina konan bir iki konusma hep suni olarak sisirilmis balonlardir. Bundan öte bir sey aradigimizda karsimiza çikanin ne olduguna bakarsak görürüz ki bunun cevabi ekonomide atilan bazi adimlar, iç borçlanmanin azaltilmasi ve denk bütçe için sarfedilen azami gayret, kaynak arayislari, oldukça istah kabartan bir pasta olan savunma harcamalarinin basbakanliga baglanmasi yönündeki çabalar, yildizi parlayan halka dayali yeni sermayenin tesviki ve is piyasasina daha atilimci olarak girmesi ve masonlar üzerine tutulan ayna seklinde özetlenebilir. Özellikle Kanal 7'deki masonlari ifsa edici bir iki programin bu konuda baslangiç teskil eder nitelikte olduguna dikkat edilmelidir. Bu arada askerlerin Israil eksenine daha fazla kaymasini, yapilan özel ziyaretleri, anlasmalari vs. de bir kenara not etmek sarttir. Eger ileride birileri çikar da bu konuda kapsamli bir arastirma yapabilirse çok ilginç seylerin ortaya çikacagi beklenir.
3- Alevilik eksenli kadrolasma, imam hatiplerin kapatilmasi kararinin sanki Alevilere bir hediyeymis gibi sunulmasi, mezhebi bir hadisenin belli amaçlar için kullanilisini, yillardir bu kesimin destekledigi siyaset ve içinde bulundugu hareketler gözlendiginde, kimin hangi amaçla hangi hesap içinde oldugunun degerlendirilmesinin daha iyi yapilmasi gerektigini açiga çikariyor. Bu baglamda eger varsa diyalog eksikligi giderilip azami iyi niyet ölçülerinde belli köprü ve geçitler aranip mümkün oldugunca Alevi kesime ulasmaya çalismanin gerekliligi zikredilmelidir.
4- Bugün ülkeyi böbürlene böbürlene "çagdas uygarlik düzeyine" getirdigini iddia eden sistemin, rejimin ve ideolojinin perisanligi iyi gözlenmelidir. Bu rejim bir teokratik düzendir. "Din"i insan hayatini düzenleyen kurallar manzumesi ve hayat görüsünün temelini olusturan fikri yapi ve inanç sistemi olarak tanimlarsak, bu devlet bütün ülke insanlarini kendi dinine inanmaya, kendi dininin vecibelerini her ne pahasina olursa olsun yerine getirmeye mecbur tutmaktadir. Kendi tanimladigi ölçüde ve belirledigi sinirlarda diger dinlerden bazi esintilere müsaade edilmekte, tüm egitim sistemi bir beyin yikama tezgahi olarak görüldügünden bu tezgah disinda hiçbir mekanizmaya müsaade edilmemektedir.
Bir asra yakin bir süredir gelinen nokta dünyanin en fakir en geri ve en borçlu ülkeleri arasinda bulunmak, sokaklarinda issiz, nefesi kokan insanlarin, dolandiricilarin, uyusturucu kaçakçilarinin, mafya mensuplarinin cirit attigi, iki küsur milyon insanini, besleyip insanca yasama sartlari sunamadigi için gavur ellerine yollayan olmaktir. Gurur duydugumuz sey kendi halkinin bir kismina irk temelinde, bir kismina din temelinde savas açip düsman ilan eden, sanayi ve teknoloji adina korumacilikla tercihlileri zengin ederken hep yerinde sayan bir memleket olarak anilmak mi? Egitimden ulasima, altyapidan temizlige, enerjiden tarima kadar bir sürü dalda marjinal basarilari, yillar sonra bu islere el atip da fersah fersah ilerleyen ülkelere bakip da zerre kadar utanmadan, büyük basari gibi milletin basina kaka kaka tekrarlamak ne kadar süre insanlari kandiracak?
5- Bütün hal-ü perisan malum iken birileri çikip da daha iyi egitim vermeye baslamis, piril piril basarili ahlakli insanlar yetistirmistir. Harami helali bilen insanlar, fakirligin, islerin yürümemesinin, perisanligin, pisligin kader, parasizlik, imkansizlik falan sebebiyle degil de israf, vurgun, is bilmezlik, bencillik ve ahlaksizlik sebebiyle oldugunu yüzlere çarparcasina göstermistir. Bu da bütün olumsuzluklari kader kabul etme durumunda bulunan mutsuz çogunlugun gözünü biraz olsun açabilmistir. Ama bu dönen tezgahin devlet yönetiminin çarklarinda daha kapsamli sekilde gösterilmesine, yillardir çözülmez duran sorunlarin hepsinin çözülür oldugunun isbatlanmasina tahammül edemiyecekler, elbette harekete geçmeden duramayacaklardi. Bu arada hakki kabul yolunda olanlarin kendi bünyelerinde, cehalet, nefsani dürtüler, tecrübesizlik, günümüz sorunlarina kapsamli çözümler üretmedeki birikim eksikligi gibi hususlarda çok çaba sarfetmeleri gerektigini belirtmek, bütün bunlara ragmen digerlerinin sergiledigi performanstan çok ileri seviyede olduklari gerçegini vurgulamak gerekir.
6- Bu ülkenin kötü günlerinin gidip de dayandigi milad askeri yenilgilerdir. Yenilgiler birbirini takip ettikçe çareler aranmis her arayista adres bati çikmistir. Yikilisin, harab olusun kayiplarin tarihi, "yenilenme" ve "degisme" çabalarinin tarihi ile beraber seyreder. Hedef iyi de olsa vasitalar ve yöntemler yanlis olunca ortaya bir fasit daire çikmis, bu fasit daireyi her dolanista millet hayatinin merkezinde yer alan Islam dini göze çarpip hedef haline getirilmis, yillar yili hücum edilip nihayetinde devlet hayatindan tamamen sökülüp atilmis, lakin hüsran devam edegelmis, teshis yanlis olunca tedavi kar etmemis.
Askeri yenilgiler hafizada çok derin iz birakinca milletin de kuvvetli olmaya, kendini koruyacak iyi bir orduya sahip olmaya sartlanisi artmis, bu sorgusuz sualsiz bir gereklilik olarak görülmüs ve kimi bizzat sahit olunan, kimi babalardan ninelerden veya dedelerden dinlenen o korkunç hatiralarin bir daha tekrar edilmemesi için silahli güç göz bebegi yerine konmus. Imparatorlugun son günlerinde son sözü söyleyen asker idi ve onun devaminda enkazdan yine askerler önderliginde bir devlet çikti. Bu liderlik, devlet üzerinde hakimiyet ve vesayetini hep devam ettirmek arzusu duydu. Bunda da halkin gözündeki mutena yerini iyi kullanmasinin yaninda hiçbir zaman gerçek anlamda sivil olamayanlarin dalkavukluklari, davetleri, pohpohlamalari ve boyun egmeleri yardimci oldu. Devlet ideolojisini bir dini baglilik tarzinda özümseyerek yetistirilen askeri kesim, bu dünya görüsünün kurallarina, törenlerine harfiyyen riayet edilmesi hususunda çok titiz olundu. Nihai teshiste belki de bütün meselenin bu ideolojik baglilik arkasina saklanarak saglanan ayricaliklar ve maddi imkanlar oldugunu söylecekler çikabilecektir.
Bu statünün degismesi için kuvvetli ve cesur bir sivilin ortaya çikip herkese yerini konumunu hatirlatmasi kagit üzerindeki bazi seylerin hayata geçirilmesinin nasil olabilecegini göstermesi gerekiyor. Belli ölçüde bunu becerebilen belki de 8. cumhurbaskani oldu. Böylece ikide bir "höt" demeye çok alismis olanlara yeri geldiginde bir "haydi oradan sen de" denilip, gerçek güç dengeleri saglanip teokratik devlet yapisi gözden geçirilebilir.
7- "Irtica"ya karsi "topyekün savas" Müslümana göre Müslüman halka ve dini yasamina açilmis bir savastir. Kim bunu ne kadar egip bükerse büksün baska türlü anlasilmasi mümkün degil. Gün geçtikçe ortaya konan uygulamalarla bunun gerçekten tam anlamiyla Islama ve Müslümanlara karsi bir savas oldugu daha da ortaya çikacaktir.
Müslümanlarin kitaplarini ögrenmelerini ve ögretmelerini yasaklamak; okudugu, ögrendigi zaman da dininin vecibelerini yerine getirmeye "siyasi sembol" vs. kiliflari ile yasaklar getirmek; yapacagi bagisa karismak; Islamin yasaklarindan kaçanlari damgalayip her türlü kamu hizmeti sahasindan silmeye çalismak; örtünmeyi, toplu ibadeti, zikri, vaazi engellemek "Islam"a karsi açilmis bir savas demektir. Bu savasi baslatanlar Müslümanlarin tepkideki pasifliklerinden de güç aliyorlar. Tepkisiz kalinan her baski yeni baskilari davet edecektir. Ülkenin çok daha acil sorunlari el birligi içinde kisa süre içinde halledilebilecekken ortaya çikarilan ve daha da agirlastirilmak istenen kaosu tam bir krize dönüstürmeyen su anda Müslümanlarin pasiflikleridir. Bunun çok uzun bir süre daha böyle devam etmesi zalimin zulmünü artirmasi neticesini doguracaktir. Gerektigi yerde gerekli sekilde ölçülü, arkasi getirilebilen tepkilere ihtiyaç vardir. Bu gün Müslüman tepkisini hangi ortamda nasil dile getirecegini bilemez durumdadir. Siyasi platformda tepki vermesi gerekenler kendi dertleri ile asiri mesgul durumda temsil durumunda olduklari kitleden uzak durmaktalar. Onlarin zamaninda ve yerinde tepki veremeyisleri bugünkü sorunlari daha da agirlastirmistir.
Müslümanin hak bilinen yolda, haksizliga karsi, ahlaki faziletleri tesis etme yönündeki mücadele içinde Rabbinin huzuruna giderse kendinin nihayetinde O'nun nimetlerine mazhar olacagi ve bunun da nihai zafer anlamina geldigini unutmamasi gerekmektedir.
8- 15 senedir faaliyetlerini giderek artiran irkçilik merkezli silahli hareket dinsizlik nokta-i nazarindan mevcut hakim zihniyet ile ayni paraleldedir. Yillardir cereyan eden bazi olaylar ve bir kisim görgü sahitlerinin tesbitleri Güneydoguda yogunlasan Kürtçülük hareketi ve silahli mücadelede tarafalar arasindaki iliskilerin sanilandan çok daha çetrefilli ve kafa bulandiran boyutlarda olduguna isaret etmektedir. Sanki hadiselerin kanli devam etmesini isteyen bir irade çarpisan taraflari belli noktalarda isbirligine sevketmekte, asil zarar görenin halk olmasi durumunda umursamaz ve rahat tavirlar gözlenebilmektedir. Müslümanlar her iki taraf içinde istenmeyen kesim olmakta, onlarin zarar görmesi birilerinin isine gelmektedir. Islami açidan suurlu dindar Kürtlerin temel ideolojisi dinsizlik olan bir hareketi tümüyle desteklemeleri, bu hareket her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti usulü taktikler ile kendini dine saygili göstermeye kalkissa da pek mümkün degildir. O halde devlete hakim bazi kadrolarin Müslümanlara karsi bir savas baslatmasi Kürtçülük hareketi için de arzu edilir bir gelismedir. Bu gelismeye el altindan destek veriyor olmalari gayet makul bir ihtimaldir. Eylemlerdeki azalma haberlerine bakinca bunun örgütün çökertilmesinden çok, ön plana çikarilan "bir numarali iç tehdit" degerlendirmesi konusunda haril haril çalisanlari yalanci çikarmama gayretinin neticesi oldugunu söylemek mümkündür.
Böyle bir yumusama ve eylem azaltmasi silahli mücadele yürüten örgütün siyasi mücadeleye agirlik vermesi ve uluslararasi iliskilerini gelistirerek saygin bir konuma gelmesi açisindan da akillica bir taktik olarak degerlendirilebilir.
Bu tesbitlerden sonra varilacak sonuç ve çözüm yollari uzun ve zor mevzu. Bu konuya detayiyla girmeden önce asagidaki gibi bir iki hususa deginmekle yetinebiliriz simdilik.
Gerilim artacagi kadar artmistir. Zalimden merhamet dilemek onun zulmünü artirmasina vesile olacaktir. O halde en kisa zamanda mücadele teknikleri, donanim ve isbirligi gelistirilmelidir.
Bugün olup bitenlere insanlarin ilelebet sessiz kalmasi mümkün olmadigina göre, ortaya çikacak hadiselerde verilecek tepkiler olay öncesi bilgilendirme ile çok yakindan ilgilidir. O halde dünya çapindaki yayin organlari, iletisim vasitalari çesitli metodlar ile uyarilmali, bugün su veya bu ilkeler adina insanlik disi yöntemlerin uygulanarak halka zulüm edildigi gerçegi vurgulanmalidir. Buna paralel olarak çesitli ortamlarda insan haklarini savunan iskenceye, teröre ve haksiz diktalara karsi direnen çesitli kuruluslarda aktif yer alip su anda olup bitenlerin dünyaya duyurulmasi gereklidir.
Hal-i hazirda magdur edilmis olanlara ulasmak, onlarin kendilerini, ailelerini ziyaret ederek gerekli ilgiyi göstermek ve dayanisma içinde olmak ilk elde derhal baslatilmalidir. Bu kisilerin durumlari gündeme getirilmeli yapilan haksizlik, tutuklama, gözalti ve iskenceler açik seçik teshir edilebilmelidir.
Neticede barisçi ve demokratik yöntemlere kendini hazirlamis, o çerçevede faaliyet göstermeyi ana hedef olarak seçmis olan Müslümanlara hiçbir hayat hakki taninmamasi amaçli politikalar uzun vadede hiç kimseye fayda vermez. Bütün egitim sisteminin nesillerin tek bir sablona göre dizayn edilmesi istegi, bu isteklerin en sert sekillerde de olsa hayata geçirilmesi hususunda kararliligin defalarca vurgulanmasi ülkede sivil toplumun ve iç barisin tahrib edilmesi arzusunu açikça ortaya koyuyor.
Bu olayda taraf olanlardan bir kesim "silahli" bir güç olsa da, bu silahli güce de silahinin, emir ve komuta yetkisi, kabiliyeti ve izninin yine "silahsiz" sivil kesim tarafindan verildigi unutulmamalidir. Bu silahli gücün silahini, kendisine bunu veren sivil gücün kahir ekseriyetine karsi dogrultmaktan çekinmeyecegi tehdidi, ancak geri kalmis bir üçüncü dünya ülkesine, hukugun ayaklar altina alindigi bir baski rejimine yakisir.
Müslümanlarin dikensiz gül bahçesinde olamayacaklarini akillarindan çikarmamalari gerekiyor. Dikensiz gül bahçesi mümkün olsaydi bu önce Allah Resülüne bahsedilirdi. O halde her ümmet bir miktar diken ile imtihan olacak. O halde hazirligin ne olacagi meselesi acilen çok ciddi sekilde düsünülmelidir.
Iç dünyaya ve özelestiriye çok dikkat edilmesi ve buradaki eksiklerin giderilme çabalari ise diger bütün adimlardan önce gelmektedir.