Volume 7, No 3, Fall 1997 |
Bu yazi Cemiyet-i Ulema-i Islamiyye'nin Istanbul'da çikardigi haftalik Beyan-ul-Hak mecmuasinin 28 Cumadil-Ahir 1329 (25 Haziran 1911) tarihli sene 4, cild 5, 116nci sayisinda yayimlanmistir. Buraya Osmanli Türkçesinden kismen günümüz Türkçesine uyarlanarak alinmistir. Yazari hakkinda bir bilgi bulunamamistir.
"Birligimi kabul, Muhammed'imi tasdik eden mü'minler! Allah'dan korkunuz. Zalimlere gögüs verip dogru sözü söyleyiniz." Kur'an-i natik-ul-beyan Ahzab suresi -ayet 70
Her seyin yenilenmekte bulunmasi hasebiyle fikri hediyelerin, ameli ictihadlarin, yani bu seçkin sanatin da bir baska tarza dönüsecegini hissettiriyor. Bu cümleden olarak ara sira "ictihad" dan da bahsedildigi görülmektedir. Çok degil iki söz de bendeniz söylemek arzu ettim. "Ictihad" mesru sözüne hürmeten ve teberrüken ve hatta edeben yazimin basligini "teceddüd aleminde" diye karaladim. Bazi yerler, özellikle Amerika gibi kitalar ekseriya gariplikler menba'i, acaiblikler kaynagi olarak söhret bulmustur. Bununla birlikte Türkiye ülkesi de, bu sevgili yurdumuz da acaibliklerden uzak, garipliklere mecra olacak sebebleri getirmekden geri ve kayitsiz kalamamis ve katilmakta payi oldugu defalarca isbat edilmistir. Bu gariplikler silsilesine vakif olmak isteyenler her hafta, hatta her gün çikan gazeteleri gözden geçirmelidirler. Artik orada ne harikalar(!) görürler, ne acaiblikler isitirler. Iste "ictihad" bu kabildendir. Zaten su zamanda ictihaddan bahs etmek abes ile istigalden baska bir sey degildir.
Milletin ahlakinin tükenmeye mahkum oldugu, gerilemenin sarsintisina ugradigi bir zamanda "ictihad" diye bagirmak cinnetden baska bir seye yorulamaz. Zira kalp temizligi yerine seytanlik fikri, ihlas yerine riya, hakikat yerine tavizcilik kaim olmustur. Ictihad kapisi istihsanen (açik kalmasindan evla oldugu için. Çev.) kapalidir. Evet kapalidir. Eger bundan sonra halimizi islaha, ahlakimizi kazanmaya gayret etmezsek kapaliligi istihsanen degil vaciben olacaktir. Malum oldugu üzere ictihadin muayyen teknik sartlari vardir. Bunlardan birinin eksikligi ictihadin batil olmasini gerektirir. Zaten bu bir yetenektir ki nesilden nesile miras olarak fakat çalisma ile geçme özelligini haiz ise de bizde ihlas, hayali anka kusu gibi bulundugundan bu özellik maalesef bize geçememistir. Özellikle zamanimiz ulemasinin selim bir kalbe, metin bir fikre sahip olamamasi ile beraber ictihad özelliginin manevi kuvveti kendilerinde tecelli edemediginden ictihadlarinin hiç bir kiymeti ser'iyyesi yoktur. Lakin zamanin müctehid degil müteceddid (kendisi yeni olmus. Çev.), müdakkik (Arastirmaci. Çev.) degil mütedakkik (kendisi arastirilmaya layik. Çev.) yetistirecegine kaniim. Asrimizin zamanlarin en acubesi olmasi münasebetiyle, ictihad serbetiyle sarhos, ictihad hülyasi ile doygun yeni fikirlerin yetismesine pek güzel hizmet edebilecektir. Fakat müctehid degil. Çünkü müctehidlik konferansçilikta, gazinolarda, kulüp ve tiyatro sohbetlerinde arz-i endam etmekle elde edilmiyor. Müctehidlik demek kalpleri cezbetmeye, haysiyet iadesine, söhret/servet teminine, gelecegi garanti etmeye hizmet edecek gayri mesru vasitalari elde etmek için bu zamanin insanlarinin hal ve hareketlerini, ümmete yakismayan tavirlarini seriatçi geçinerek kitabina uydurmak degildir. O zaman bunlara konferansçi müteceddid denilir. Müctehid denilemez. Ahlakin katledildigi, nifakin türedigi bu gibi yerlerde pek tabii fazilet dersi, kemal vazifesi, nezih bir fikir, temiz bir kalp alinamaz.
Iran memleketi gözlerimizin önündedir. Bu bize bir ders-i ibret olmuyor mu? Baslarina gelen felaketin ictihad taslakcilarinin yüzünden oldugunu kim inkar edebiliyor?[2]
Beyhude yere ümmetin kani heder oluyor. Yaziktir. Ictihad bu mudur? Faraza bizde de zuhur edecek bir müctehid(!) daha dogrusu bir müteceddidin ilk ictihad hediyesi(!!) ser'an ve ahlaken kesinlikle menfur bulunan heykel dikilmesi olmiyacagini, ve aleyhil-fetva zümresi üzerine kalem yürüten bir radiyallahu anhin takdis ve tebcil edilmeyecegini kim garanti edebiliyor? Daha geçenlerde bunun bir örnegi görüldü. Düello adeti, batinin yegane uygarlik silahi(!) mübareze (eski Araplardaki savasdan hemen önce iki taraftan birer kisinin dövüsmesi. Çev.) ile tevil edildi. Güya Hazreti Ali (r.a.) ile biz ehl-i sünnetce pek muhterem olan bir zat arasinda böyle bir olay geçmis. Peygamberin damadi, o zati mübarezeye (düelloya) davet etmis bulunmasindan dolayi bu adetin cevazinda bir sakinca yok imis!!! Ne müthis bir tevil!! Iste bundan sonraki ictihadlar da hep bu kabilden olacaginda hiç süphe yokdur. Ulemamizin derecesini, kiymetini artiracak ancak ahkam-i ilahiyye ne ise -iskembe-i kübradan, aklina esen fetvalardan bir seyler katmayarak- dogrusunu söylemektedir. Bu bazilarina agir gelse bile yine hak, hakdan ayrilmamaktir.
Gerçi selefin asrinda Islam ümmetine ihtiyacina dayanan en faydali ser'i meseleler genisçe çözülüyordu. Lakin çok sükür zamanimiza gelinceye kadar vaktiyle bütün beseri ihtiyaçlar temin edilmis, tamamlanmis ve sükürler olsun, bizim çözmemize ihtiyaç gösterecek hiç bir mesele birakmamislardir.
Mesela hutbelerin Türkçe okunmasi meselesini yeni çikmis bir mesele zannedenler bulunur. Halbuki bu, ikinci Selim Han zamaninda Kirim'da tatarlar tarafindan hutbenin Tatarca okunmasi için bediuzzaman, müftiyul-enam cenab-i Ebussuud Muhammed Imaduddin efendiye müracaat edilmis. Bu gibi durumlar, safligi, husu ve huduyu giderecegi, türlü bid'atlerin zuhuruna meydan vereceginden bahisle cevaz verilmemis ve fakat cemaat-i Islamin sirf yararlanmasi için menfaatleri göz önüne alinarak vaaz ve nasihate mahsus simdiki kürsüler konulmustur. Acaba biz olaydik neler yapardik. Hayir öyle demiyelim, neler yapmazdik. Bunun yanisira Imam-i Azam'i gölgede birakacak seviyede ulemamizin bulundugu kanaatinde olan biçareler pek çok. Sözlerim hüsnü niyetime yorulmalidir. Islam ulemasinin en büyük sevenlerinden biri de bu hakirdir. Hakiki ulemanin sanini tebcilen zamanimiz alimlerinin meziyetini korumak açisindan söylüyorum. Hak söz kabul edenedir. Düsünce genisligine, vicdan temizligine, kalp sukunetine, vücud dinginligine sahip zatlar yetistirmek mümkün olabilirse de o da vaktiyle cehd ve gayret sahasina konulmus, dogru görüslerle ictihad olunmus meseleleri, zor ser'i konulari elde etmek için genis arastirma kurumlari açmakla ve yalniz onun üstüne düsüp gayret ve devamlilikla kabule mazhar olur. Aksi fikrimce imkansizdir.
Tekrar yazinin sonu olmak üzere sunu da arzedeyim ki bu mülk ve milletin refah ve selameti, çalismanin yegane mahsulü kirmizi ve mavi kitaplari okumakla degil, belki ilerlemeye engel addedilen o kalin kara kapli kitaplari himmet-i faziletle devirmekle olacaktir. Yapabilene askolsun.
Olmiyan maye-i feyz-i ezeliden sirab
Ab-i hizri yine hizir olsa da rehber bulamaz.[2]
Ezeli feyzin suyundan içmis olmiyan,
Rehberi Hizir bile olsa, abi hayati bulamaz.