Volume 7, No 3, Fall 1997 |
Pinar Yayinlari
No:52 Ikinci baski, 1994, 132 sayfa
Original Title: Western Conflict with Islam
Publisher: Volcano Books, 1990
Asaf Hüseyin bu kisa incelemesinde okuyuculari Bati'daki anti-Islami gelenegin kökenleri, egilimleri, biçimleri, ve muhtevasi konularini islemektedir. Asagidaki özet eserin Türkçesi esas alinarak yazilmistir. Çevirmen bir kaç yer disinda okunmasi ve anlasilmasi kolay bir dille eseri Türkçelestirmistir.
Yedi bölümden olusan eserin ilk dört bölümü, Bati'daki anti-Islami gelenegin tarihsel kökenlerini incelerken, Haçli Seferleri, casus ve misyonerlerin faaliyetleri üzerinde durmaktadir. Son üç bölümde ise yazar Bati'daki egitim sistemi ve kitle iletisim araçlari vasitasiyla Islamin ve müslümanlarin nasil yanlis tanitildiklari, son yillardaki Islami dirilisin kökenlerini açiklamaya çalisan teorileri inceler. Yazar çogu Batililar tarafindan yazilmis yüzden fazla kaynaktan alintilar yaparak esere büyük bir zenginlik kazandirmistir. Eser bu konu üzerine derinlemesine çalisma yapmayi düsünen kisiler için zengin bir kaynak kitap olarak özellikle dikkati çekmektedir. Kitabin ana bölümleri asagidaki gibi özetlenebilir:
Haçli Seferleri müslümanlarla hristiyanlar arasindaki daha önceden baslamis nefret ve güvensizligi pekistiren ve iki medeniyetin tarihinde asla silinemeyecek olan bir nokta olarak yazilmistir. Sonraki nesiller bunlari okuyarak kendi anlayis ve bakis açilarini olusturmuslardir. Bu siddetli çatismalarda Bati kaybeden taraf oldugu için bu türden anlayislar ve bakis açilari daima Islami olumsuz ve korku saçan bir sey olarak tasvir edegelmistir.
Osmanlilarin Avrupa'ya karsi basarilari Batililarin müslümanlara karsi daha düsmanca yaklasimlarda bulunmalarina neden olurken ayni zamanda onlarin Islama olan ilgisini de arttirdi. Birçok Bati üniversitesinde Islami Arastirmalar ve Arapça Arastirma Kürsüleri kuruldu. Bunlari takiben ilk seyyahlar Batidan Orta Doguya dogru yolculuklarina basladilar (yazar bu bölümde birçok seyyah hakkinda ayrintili bilgi vermektedir). Bu seyyahlarin çogu dogrudan kendi ülkeleri adina istihbarat topladi (hatta bazilari bunu sonradan yayinladiklari seyahatnamelerinde açikca yazdilar. S.Y.) Müslüman adlari alarak yerel kiyafetler giyerek halk arasina kolayca karisan bu kisiler, 19. yüzyilda Osmanlilarin zayiflamasiyla Islam bölgelerinde yerel halki onlara karsi ayaklandirmak için ellerinden geleni yaptilar. Hemen hepsi irkçi ve emperyalistti. Faaliyetleri ve yazdiklari kitaplariyla hem Islami hem müslümanlari Batiya yanlis tanittilar. Hem de irkçilik tohumlari ekerek ve Islama karsi sahte mezhep ve dini hareketleri destekleyerek Orta Doguyu (Kuzey Afrika ve Güney Asya'yi, S.Y.) Batililar için politik hakimiyet ve ekonomik sömürüye hazir hale getirdiler. Bu tür seyyahlarin yerini günümüzde Batili ülkelerin istihbarat örgütleri almis olup onlarin elemanlari gazeteci ve isadami gibi kisveler altinda müslüman ülkelere sizarak modern teknoloji sayesinde çok daha ileri ve teferruatli bilgiler toplamaktadirlar.
Sömürgecilik döneminde Batinin en büyük endiselerinden bir tanesi Islamin nasil kontrol altinda tutulabilecegi idi. Baron Carra De Vaux tarafindan Fransiz yönetimine sunulan bir çözüm yolu "etnik ve politik bölünmeleri kullanarak Islam dünyasini parçalamak ve manevi birliklerini kirmak için çaba sarfedilmesi" seklindeydi. "Böl ve yönet" olarak bilinen bu prensip bütün sömürgeci güçler tarafindan uygulamaya konuldu ve bugün de tatbik edilmektedir.
Oryantalist çalismalar sömürgecilerin emellerini tahakkuk ettirebilmeleri için bir vasita olarak sömürgelestirilen memleketlerin pasifizasyonunda kullanildi. Cezayir'li Muhammed Ben Rahal'in belirttigi gibi bir müslüman, vatanini, dinini veya ulusunu savundugunda bir vatanperver olarak degil, vahsi bir kimse olarak görüldü; cesaret ve kahramanlik gösterdiginde fanatik, yenilgi esnasinda tevekkül gösterdiginde fatalist diye adlandirildi.
Sömürgeci güçler kendi seküler doktrinlerini, yani kiliseyi ya krala ya da parlamentoya tabi kilan politik normlarini halki müslüman olan ülkelere ihrac ettiler. Bu tür sekülarist fikirler sadece Arap, Türk, ve Iranli entellektüeller arasinda degil onlarin Batililasmis siyasi liderleri arasinda da pek çok yeni taraftar buldu. "Demokratik" kurumlarin kurulmasinda ve anayasalarin formulasyonunda bu yeni fikirler ve doktrinler önemli rol oynadi. Oryantalizm bundan dolayi Islamin tahribine yönelik önemli bir araç oldu. Islama Batililastirilmis bir yorum getirdi ve cihad, ümmet, tevhid vs. gibi kavramlarin gerçek anlamlarini çarpitti. Oryantalistlerin yazdiklari kitaplar yillarca Bati üniversitelerinde ders kitabi olarak okutuldu. Bu kitaplarda oryantalistler "objektif" olduklarini iddia ederken, Islam, Kur'an ve Peygamber hakkinda yalan ve yanlis bilgiler verdiler. Islamin "ondan önceki dinlerden ve Arap düsünce ve adetlerinden derlenen bir din", Kur'an'in da Peygamber tarafindan "sairane bir çosku ve hayal gücüyle yazilmis" ya da "O'nun dehasinin pariltisi" ve "enerjisinin bir yansimasi" oldugunu yazdilar (Bu konuda yazar Oryantalizm'in son birkaç onyilda ugradigi degisimlerle ilgili açiklamalara da yer veriyor). Oryantalizmin en önemli dört dogmasindan birine göre, "... ulusal, gelismis, insancil, ve üstün olan Bati ile, dogru yoldan sapmis, az gelismis, asagi dereceden olan Dogu arasinda mutlak ve sistematik bir farklilik mevcuttur..."
Sömürgecilik devri hristiyanlarla müslümanlar arasinda yeni husumet alanlari açti. Batili misyonerler, sömürgelestirilen Islam beldelerine üsüsmeye basladilar. Istanbul'un 1453'te Türklere kaptirilmasini Bati asla unutamadi (Asirlar geçmesine ragmen hala "Konstantinopole" diye çagirmalarinin nedeni bu! S.Y.). Misyonerler bütün Anadolu'yu hristiyanliga kazandirmaya azmetmislerdi. Amerikan Dis Misyonerler Üyeleri Yönetim Kurulu 1820'den beri Türkiye'ye misyonerler göndererek Iran, Suriye, Irak, Ürdün ve Körfez Bölgelerinde çok çaba harcadi. Fakat müslümanlari kendi dinlerine döndürme çabalari büyük ölçüde sonuçsuz kaldi ve sadece Ermeniler arasinda basari gösterdiler. Misyonerlerin kendi yazdiklari kitaplarinda da belirttikleri gibi hristiyanligin yayilmasindaki en önemli engel Islamdi. Islam, Musevi-Hristiyan inancina aykiri bir mezhep, Kur'an da Peygamber'in düsüncelerinin açiklanmasindan ibaret oldugu için müslümanlarin islaha ihtiyaci vardi. Özetle, misyonerlik faaliyetlerinin Islam ülkelerinde iki yönlü bir amaci varolageldi: müslüman halki hristiyanliga kazandirmak, veya bu basarisiz olursa, onlari dinlerinden sogutup sekülerlestirmek suretiyle sömürgesel yayilmaya engel olmalarinin önüne geçmek.
Batinin Islamla kavgasinin bir baska kaynagi da Bati ülkelerinde okutulan kitaplarda ve çocuklarin hikaye kitaplarinda kasitli ve kasitsiz olarak Islam aleyhinde yalan yanlis bilgiler verilmesi ve genç zihinlere irkçilik ve sablonculugun asilanmasidir. 1960'li yillardan sonra Amerika ve Avrupa'nin birkaç ülkesindeki devlet ve kilise okullarinda okutulan ders kitaplarinin muhtevasini inceleyen bir dizi arastirma yapildi. Arastirma sonuçlarina göre, bugün bile (yazarin degindigi arastirmalarin en sonuncusu 1986'da Kanada ve Ingiltere'de yapilmis. S.Y.), birçok Bati ülkesinde Islam ve müslümanlar çarpik bir sekilde yansitiliyor. Örnegin, Haçli Seferlerinde hristiyanlar hakli gösteriliyorken, Türkler çogu hristiyani soyan, iskence eden, öldüren, geri kalanini köle olarak satan "barbarlar" olarak tanitiliyorlar. Birçok yazar Islam yerine hala "Muhammedanizm" kavramini kullaniyor. Kur'an bir vahiy kitabi olarak degil, "Muhammed'in Tanri konusunda fikirlerini yazdigi" bir kitap olarak görülüyorken, Araplar, "akin yapma, yagmalama, ve savasma gibi göçebe hayatinin tabiatinda varolan karakteristiklere sahip insanlar" olarak tanimlaniyor. Bunun gibi Orta Dogu'daki Arap-Israil çatismalari anlatilirken ikincinin tarafi tutuluyordu. Kontrol altinda tuttuklari ülkelerde ayaklanan halk onlarin nazarinda "fesatçilar" ve "kudurmus yabanci düsmanlari" idi.
Oryantalizm Islami dogrudan dogruya yipratmaya çalisirken sosyal bilimler müslümanlarin sosyal yapisini çökertmeye ve yerine seküler Bati fikirlerini geçirmeye gayret sarfetti. Bu sosyal bilimler arasinda "Emperyalizmin Çocugu" olarak adlandirilan Antropoloji'nin bulgulari yönettikleri insanlarin gelenek ve hayat tarzlarini anlamada sömürge yöneticilerine yardimci oluyordu. "Etniklik", "din" ve "kültür" kavramlari oldukça iyi kullanildi. Islam ümmeti, milliyetçilik merkezli mücadelelerle bölündü. Sömürgeciligin ilk yillarindan beri Islam beldelerinde açilan okullar ve medya sayesinde Bati'nin seküler kavramlari, sosyal ve politik kültürü müslüman toplumlara empoze edildi ve çok geçmeden Fransiz ve Ingiliz kültürlü Batililastirilmis elitler ortaya çikti.
Ekonomik sahada ise sömürü daha barizdi. Hammaddeler Islam ülkelerinden (yok pahasina) alinip Bati'ya tasiniyor, islendikten sonra mamül madde olarak (astronomik fiyatlarla) geri ihraç ediliyorlar. Sonradan kurulan Dünya Bankasi ve IMF gibi çok uluslu kurumlar sayesinde de Batili olmayan bütün dünya Bati ekonomik sisteminin içine çekildi ve (baska ülkeler yaninda) birçok Islam ülkesi altindan kalkilamayacak borç krizine girdiler. Bu ekonomik sömürüyü aklamak için Batida özellikle Amerika'da birçok Orta Dogu Arastirma Merkezleri kuruldu. Bunlara ek olarak ulusal güvenlik ihtiyaçlarini karsilamak üzere birçok uluslarasi iliskiler/arastirmalar merkezleri/enstitüleri harekete geçirildi. Ayrica Batili bilim adamlarinin yerinde deneyim kazanmalari ve Bati kafasinda yeni arastirmacilar yetistirmeleri için bir çok Islam ülkesinde özel üniversiteler ve kolejler açildi. Sosyal bilimciler "Modernizm" isiginda inceledikleri toplumlarin ikili siniflamasini yaparak Batililari "Modern", Batili olmayanlari da "Geleneksel" ya da "geri kalmis" ülkeler olarak tanimladilar.
Modernizm teorisyenleri 1960'larda hakkindan gelindigi zannedilen "geleneksel" Islamin yeniden dirilisiyle birlikte sasakaldilar. Bu dirilisin nedenlerini açiklamak için bir dizi teori gelistirdiler: 1) geleneksel Islami güçler zayiflamadilar ve sömürge sonrasi toplumlarda iktidara gelen seküler milliyetçilerin muhalefetiyle karsilastilar ve zamanla onlara meydan okuyabilecek güce ulastilar. Bunun nedeni, genelde sömürgeciligin bir parçasi olan "Batililasmanin" güvenilirliginde büyük gedikler olusudur (Reaksiyon Teorisi); 2) müslümanlarin "kendini yokolmaktan kurtarma" istegi (Savunma Teorisi); 3) son birkaç onyildaki hizli gelisme degismeyle toplumlarin politik liderligi de dejenere olmus ve bu toplumlarda bir politik mesruiyet krizi dogmustur (Kriz Teorisi); 4) Islam ülkelerinde türeyen dininden uzak bir burjuvazi sinifina karsi (materyalizme karsi) bir mücadele (Ekonomik Teori); 5) kültürel normlarin gelenekselden modernizmin normlarina dogru hizla degismesine karsi bir reaksiyon (Kulturel Teori); 6) birçok Batili ideolojinin etkisinde kalarak yetisen kimlik bunalimi içindeki genç neslin kendi ülkelerindeki politik liderlige karsi Islami ideolojilere sarilarak mücadele etmesi (Kimlik Teorisi); 7) ekonomik sömürü altinda yasayan müslümanlar giderek güçsüzlesmekte olduklarini ve yabancilastirildiklarini hissedip Islam'a sarildilar ve baslica olarak süper güçlerin kuklalari haline gelen kendi halkinin çikarlarini satan ülkelerinin liderlerine karsi bir mücadele baslatmasi (Anti-Emperyalistik Teori).
Islamin yanlis anlasilmasinda ona karsi husumet yüklü kamuoyu olusturulmasina diger önemli faktörlerden biri de Batili kitle iletisim araçlarinin rolüdür. Edward Said'e göre "günümüz uluslararasi politika alaninda 'Islam' deger yüklü bir kavramdir" ve hemen her konuda "samar oglani" yapilmistir. Islam, sag kesim için barbarligi, sol kesim için Orta Çag teokrasisini, ilimli grup içinse, tatsiz bir egzotismi temsil etmektedir. Bununla beraber, hakkinda yeterince bir seyler bilinmese dahi (Islamin) begenilmesini gerektirecek fazla bir sey olmadigi konusunda bütün gruplar arasinda bir ittifak vardir. Bati medyasi, örnegin, Israil'in Filistinlilere ve Lübnan'a yönelik saldirilari için "misilleme" "kendini savunma" deyimleri kullanirken, Filistinlilerin Israil'e saldirisini "terorist saldiri" "barbarca saldiri" olarak tanitmaktadir. Yapilan arastirmalar göstermistir ki, medya Batinin propaganda silahi haline gelmis ve Islam (ve dolayisiyla müslümanlar) onun en zavalli kurbanidir.
Sonuç olarak, Batinin Islama karsi verdigi savas küçümsenmemelidir. Orta Çagda Islam sadece Hristiyanlik ile mücadele ediyordu. Haçli Seferleri artik revaçta olan bir yöntem degil. Daha ziyade Lübnan, Misir ve Sudan gibi ülkelerde mikro düzeyde hristiyan-müslüman çatismalari cereyan etmektedir. Islam dünyasina seküler Batidan gelen tehdid ciddidir ve bunun asil nedeni Bati dünyasinin stratejik, askeri, ekonomik ve politik çikarlarinin Islam dünyasinda oldukça saglam bir sekilde yerlesmis olmasidir. Modernizmin paketleri ile birlikte bu tür çikarlar söz konusu memleketlere Batililasmayi ve Islamin Batili yorumunu getirdiginden ciddi problemler ortaya çikarmistir. Batidaki anti-Islami gelenegin anlasilmasi sözkonusu olmaksizin, Islam dünyasindaki Bati aleyhtari tutumu anlamak mümkün degildir. Batidaki anti-Islami gelenek Islamin anlasilmasini baltalamis, ona her firsatta leke sürmüs, ve dolayisiyla halk kitlelerini yanlis bilgilendirmistir. Eger Bati Islam ve müslümanlarla samimi iliskiler gelistirmek istiyorsa, kendi Islam anlayisini yeniden gözden geçirmelidir.