REFAH PARTISI IKTIDARI ve DINDARLAR IÇIN YENI BIR DÖNEMEÇ
Yusuf Yazar
Refah Partisi'nin iktidara gelmesi ve bu iktidar döneminde
yasananlarla Islami degerlere baglilik gösteren dindar kesimin tarihi
bir dönemece girdigi kesin. Normalde çok kimse bu iktidarla birlikte
Türkiye'de bir atmosfer degisikligi olacagini, dogrudan dindarlara
hitap eden bir takim iyilestirmeler degilse bile özgürlükler
baglaminda genel bir iyilesme bekliyordu. Ancak, sekiz-dokuz aylik bir
iktidar dönemi sonrasinda, birakalim bir iyilesmeyi, Refah Partisi
döneminde Imam Hatiplerin kapatilmasini ve ünlü 163'üncü maddenin
geri gelmesinin engellenmesi bir basari olacakmis gibi görünmeye
basladi. Özgürlükler ve toplumsal barisin saglanmasi açisindan Türkiye
bugün 30 yil geriye gidip gitmeme durumuyla karsi karsiya kaldi.
Sonuçta dindar kesimde su tür sorular sorulmaya baslandi: kendimize
ait bir siyasi parti olsun derken bu tür seyler mi hayal ediyorduk?
Neyi nereye kadar gögüsleyebiliyoruz? Türkiye'de oyunun kurallarinin
dürüstçe uygulanmayacagini bilmiyor muyduk? Hakem kurallari istedigi
gibi degistirecekse ve istedigi anda düdügü çalacaksa, ve düdügü
çaldiginda oyun bitecekse... O zaman bizim bu oyunda isimiz ne
diyenlerin sayisi artmaya basladi.
Refah Partisi'nin yakin zamana kadar sürdürmüs oldugu politikalarin
bosluklari olduguna, iktidar için hazirliksiz yakalandigina ve Refah
Partisi üst yönetiminin üslubunun --ki bu üslub alt yönetimlerce de
hemen aynen benimseniyor-- Türkiye'yi kucaklamayi ve mevcut
sinirliliklarin ötesine tasimayi hedefleyen bir parti için dogru bir
üslup olmadigina zaman zaman isaret edilmistir. Bu bosluklar,
hazirliksiz bulunus ve üslup yanlisligi çok kisa bir süre içerisinde
Refah Partisi'nin kendisini köseye sikistirilmis bir durumda
bulmasinda önemli bir rol oynadi. Uzun dönemler boyunca muhalefette
kalmis ve bu ülkenin zencileri olarak muamele görmüs olmanin hamasi
üslup bagimlisi olmaya zorlayici özelligi Refah Partisi
temsilcilerinin Türkiye gerçekleriyle uyumlu bir üslup ve tavri
yakalamalarini zorlastirmis da olabilir. Refah Partisi'nin son
seçimler arefesinden bugüne yasamis oldugu maceranin elbette genis ve
ayrintili analizleri yapilmali. Bunun bizler ve gelecek kusaklar için
hayati bir önemi var. Ancak, Refah Partisi temsilcilerinin kolay
malzeme sunmak gibi bir kusurlari varsa da, bugünkü noktaya geliste
asil rol oynayan faktörün kavga çikarmak için bahane arayan sistemik
güçlerin hazirda bekliyor olusu oldugunu da gözden kaçirmamak
gerekiyor. Refah Partisi'ni ve Refah Partisi'nin temsil ettigi kabul
edilen anlayislar bütününe köktenci bir biçimde karsi olan bu sistemik
güçler belki zamanlama açisindan zorlanacaklardi ama bir müdahale için
hep hazir bekliyor olacaklardi. Ama bu gerçege ragmen, siyasetin
dengeleri koruyarak sürüye kurt çagirici davranis ve tutumlardan da
mümkün mertebe uzak kalmak oldugunu bilmek gerekiyor. Biz bu yazida
çok kisaca Refah'in daha önce de üzerinde durmus oldugumuz bu
zaaflarina isaret etmis olduktan sonra, bundan sonra benimsemesinde
fayda oldugunu düsündügümüz bir stratejik tercih üzerinde durmak
istiyoruz.
Kusatilmislik Duygusu Içerisinde
Refah Partisi ve temsilcisi oldugu düsünülen kesim bugün ayni Türkiye
gibi, dört bir yandan kusatilmis ve sikistiriliyormus izlenimini
veriyor. Mevcut baskilari asma ya da kirmasi için bugün içinde
bulundugu sartlar Refah Partisi'ne çok fazla alternatif politika ya da
tavir sansi vermiyor. Refah Partisi'nin son tarihi MGK toplantisindan
sonraki tavrini birçok uzman zaman kazanmayi amaçlayan bir tutum
olarak yorumladi. Kendi adima ben de Refah Partisi'nin tavrini, MGK
kararlarini kucaklayip benimseyen olmaktan çok, zaman kazanip olayi
farkli ve Türkiye'nin bahtini karartmayacak bir mecraya dogru
yönlendirici girisimler için vasat arayici bir tutum olarak
degerlendirdim. Refah Partisi simdilik, hedeflemis oldugu gibi bu
zamani kazanmis görünüyor. Ancak, zaman kazanmak bir seyler yapmak
içindir. Bu birseyler yapmak konusundaysa Refah Partisi yine
hazirliksiz görünüyor. Mevcut gelisi ve altyapisi itibariyle galiba
hazirliksiz yakalanmak Refah Partisi'nin kaderi.
Kendi adima mevcut konjonktürün Refah Partisi'ne hala bir sans
tanidigini düsünüyorum. Ancak, 'Refahsiz bir demokrasi' (!) için
geriye sayim baslamis durumda. Ve, 'Refahsiz demokrasi' derken
düsünülen hedefin Refah-Yol iktidarini düsürmekten daha genis bir
çerçevesi oldugu muhakkak. Hatta, dindarlarla laikler arasindaki
nihai bir hesaplasma sinyalleri alanlar bile var. 'Ne olacaksa olsun'
seklindeki bir gerginlik sinirina varildigi hissedilen bu günler belli
ki bir Türkiye'de bir dönemece de gelindigini gösteriyor. Amaç, son
kirk yilda alinmis olan yolun basina dönülmesini saglamak gibi
görünüyor. Dolayisiyla bu gelismeyi Refah Partisi'nin bir iktidari
koruma problemi gibi görüp ilgisiz kalmak yanlis olur. Refah Partisi
muhalefet psikoljisini ve hamasi üslubu terkedip somut birtakim
girisimlerde bulunmak ve politikalarini ve üslubunu gözden geçirmek
durumunda. Ne tür girisimler? Aslinda Refah Partisi sözünü edecek
oldugumuz türde girisimler ve bundan sonra izleyecek oldugu
stratejilerle o meshur toplantiyi düsünülenden farkli olarak gerçekten
de tarihi bir toplanti haline getirebilir.
Yol Açici Girisim ve Tercihler
Görüldügü kadariyla Refah lideri ekonomide iyi gelismeler saglayarak,
örnegin bir yatirim ve üretim artisi firtinasi estirerek bugün
Türkiye'nin önünü tikamis görünen gündemi dagitmak ve bazi dar ufuklu
müstebid --ve sanki müstevli-- ideolojik gruplarin baskisini kirmak
istiyor. Bu yerinde bir davranistir ve gereklidir. Psikolojik
savastaki ustaligiyla Refah Partisi lideri ihtiyaç duydugu zamani
kazanmayi da basarabilir. Ama, ekonomide bir hareketlenme ve iyilesme
saglamis olmak endise edilen olumsuzluklarin yasanmasini önlemekte
yetersiz kalabilir. Hatirlayalim ki Refah iktidari ekonomide iyimser
bir atmosferi zaten yakalamisti, ama buna ragmen ideolojik nitelikli
bazi çikislar iki ay içinde ülke ufkunun kararmasina yetmisti. Demek
ki, ekonomiyle ilgili girisimlerin yanisira yapilacak baska bazi
seyler de var. Son iki-üç ayda yasanmis olan tecrübe sözünü edecek
oldugumuz türde seylerin hayati bir öneme sahip oldugunu göstermis
bulunuyor. Düsünülen herseyi yaziya dökmek farkli nedenlerden dolayi
mümkün degil ve zaten gerekmiyorsa da, bir düsüncemizi ana hatlariyla
burada tartismak istiyoruz. Aslinda bu düsüncemizi farkli bir
boyutuyla daha önce bir aylik dergide --Izlenim, sayi: 12-- yayinlanmis
olan bir yazimizda konu edinmistik. O yazimizda, dindar kesimin nasil
olupta keskin bir anti-amerikan retorigi benimsedigi sorusuna cevap
aramis ve böyle bir retorigi benimsemis olmanin dogrulugunu
tartismistik. Simdi konu üzerinde Refah Partisi'nin bugün iyiden
iyiye açiga çiktigi görünen açmazini da göz önünde tutarak yeniden
tartisma geregi var. Her ne kadar Refah Partisi'nin açmazi diyorsak
da, Refah Partisi'nin her açmazi Türkiye sartlarinda bir biçimde
dindar, yerli düsünceyle barisik ve kendine özgü bir kimligi
benimseyen kesimin açmazi olmaga dönüsmektedir. Bir baska deyisle,
Refah Partisi temsilcilerinin ya da merkezinin faturalarini her zaman
yalnizca Refah Partisi ya da Refah Partililer ödememektedir.
Farkli Bir ABD Perspektifi
Türkiye'de dindar kesim dogru ya da yanlis, farkli nedenlerle ve
farkli etkiler altinda çok uzun zamandir keskin bir anti-amerikan
üslup ve tutumu benimsedi. Böylesi bir üslup ve tutumun belki de tek
hakli ve önemli gerekçesi ABD yönetimlerinin Israil'i kayitsiz sartsiz
dost ve müttefik devlet kabul eden tutumudur. Türkiye'deki dindar
kesimin ABD'yle iliskilerini tümüyle ABD-Israil iliskilerine
endekslemesi yanlistir. Düsünelim ki bu süreç içerisinde
Türkiye'nin --hatta birçok Arap ülkesinin-- kendisi de Israil'le belli
düzeyde bir iliski gelistiriyordu. Kaldi ki, Israil karsisinda olan
siyasi güçlerle de bizim açimizdan ciddi bir ortakligi bulmak en
azindan henüz mümkün olmamistir. Israil'de ve Israil çevresinde
yasayanlar arasinda kisilikli ve savunulabilir anlayislara yönelme
yenilerde zuhur etmistir. Dindar kesimin ABD'yi 'beyaz seytan' ilan
eden anti-Amerikan retorigini Refah Partisi --daha önce de Milli
Selamet Partisi-- benimsemekle kalmadi, bu retorigi daha da
keskinlestirdi, ve hatta bu retorigi Refah Partisi'ni ifade eden temel
görüs ve tutumlar arasina yerlestirdi. Kabul etmeli ki bu retorigi, en
azindan on-yillar boyu ayni siddette tutmak stratejik olarak bir
yanlisti. Ve belki, iktidara yürüyen bir parti olarak Refah
Partisi'nin hazirliksizliginin en önemli isaretiydi. Kanaatimizce,
yanlis olan ABD'yi belli bir tutumundan dolayi elestirmek degil,
anti-Amerikanizmin bizi ifade eden bir dogma haline getirilisiydi.
ABD'li yöneticilerle oldugu kadar ABD kamuoyunu olusturan çesitli
kesimlerle elbette ki uyusmazlik ve çatisma noktalarimiz bulunacaktir.
Ama, bir ülke yönetimini ve halkini topyekun Islam'i ve Müslümanlari
yoketmeye memur gibi görmek için çok ciddi argümanlara sahip olma
zorunlulugumuz vardir. Dindarlar bu bakis açilarini yeniden gözden
geçirmek durumundadirlar. Bu bakis açisini gözden geçirmek ve makul ve
dogru bir yere oturtmak bize --ve tabii ki Refah Partililere-- bir
hareket serbestisi saglayacaktir. Bu tür dogmalar iktidardaki bir
Refah Partisi'ni açiktir ki dar bir alana hapsediyor. Bu tür
dogmalardan kurtulmak, ya da onlari yeniden anlamli bir çerçeveye
oturtmak bir 'U dönüsü' yapmak degildir. Aslinda Refah Partili bakan
Abdullah Gül ABD ziyareti sirasinda "ABD'de varolan düzeyde ve
kalitede laiklik istiyoruz" gibi bir söz söyleyerek bu konuda bir
tavir degisikligi için bir ilk adimi da atmis bulunuyor. Ama bu tavrin
daha da detaylandirilarak, ve daha genis alanlari da kapsayan bir
perspektif farklilasmasi olarak ve çok açik bir biçimde ve
vurgulanarak ve Refah Partisi'nin bir tercihi olarak ortaya konulmasi
gerekiyor. Laiklik anlayisiyla sinirli kalmadan, tüm bir Amerikan
anayasasina ve büyük bir iç savas sonucu olusan bu anayasa üzerinde
uzlasma sürecine atifta bulunarak bir perspektif ortaya konulmali.
Yönetimler arasi üst düzeyde dogrudan bire bir kurulacak olan
temaslarin yanisira ABD'li think-tank kuruluslariyla gelistirilecek
sivil temaslarin ve Refah Partili bazi bakanliklarin temasta oldugu
çok sayidaki Amerikan sirketinin de Refah Partisi'nin ve temsilcisi
oldugu düsünülen kesimlerin gerçek kimliginin ve yaklasiminin ABD
yönetim çevrelerinde anlasilmasinin saglanmasinda katkisi olabilir.
Refah Partisi açisindan bugün girmis oldugu tehlikeli sularda seyrini
devam ettirebilmesi için yelkenlerinin Amerikan rüzgariyla dolmasini
saglamak bu yürüyüsü sürdürebilmek açisindan en dogru oldugu tarisilir
olsa da muhtemelen en mümkün alternatif olarak görünüyor.
Bu tavirlar köseye sikismis bir Refah Partisi'nin durumu kurtarmak
için basvuracagi bir pragmatik tavirlar destesi degildir. Bu tavirlar
belki, bir krizin de vesile olmasiyla dünyaya bakisin ve genel
perspektifin tazelenmesi için gerekli bir özelestirinin sonuçlarinin
bir parçasi olarak stratejik bir tercihte bulunmadir. Kuskusuz ki bu
tercihler genelde seffaflasma ve demokratiklesme diye
ifadelendirilebilecek tutumlarla tamamlanmak ve desteklenmek
durumundadir.
'Evet'lerimiz ve 'Hayir'larimiz
Refah Partililer neye ne için karsi olduklarini bilmeye mecbur
olduklari kadar, neyi ne için muhafaza etmeye çabaladiklarini da
açiklayabilmeliler. Refah Partililer 'evet'lerini ve 'hayir'larini bir
bir gözden geçirmeliler. Bu baglamda örnegin bugün Refah Partisi adina
eski tüfek bir Refahlinin otuz yil öncesinin mantigi ve kaliplari
içerisinden bakarak Avrupa Birligi'ne 'hayir' demesi anlamsiz ve
savunulmasi zor bir tutumdur. Bugün 'hayir' dediklerimiz listesinde
Avrupalilar Türkiye'nin yerlilerinden sonra geliyor (kurumlar planinda
da, kisiler ve fikirler planda da). Isterseniz bir bir karsilastirin.
Her alanda sözümona 'yerli' olanla 'yabanci' (Avrupali ya da
Amerikali) olani. Hangileriyle birlikte olmak ya da is yapmak
istersiniz? Yerli sanayicilerle mi, yoksa Avrupali ve Amerikali
sanayicilerle mi? Morçelik mi ortaginiz olsun istersiniz, yoksa
diyelim bir Avrupa firmasi olan Ericsson mu? Teczacibasi'yla mi
çalismak istersiniz, Pfizer'le mi? Arabaniz ne olsun? Mofas mamulü mü,
yoksa Mercedes ya da Toyota mi? Son iki ayda sefilliklerini tüm
boyutlariyla sergilemis bulunan yerli aydinlari mi dinlemek
istersiniz, yabanci olanlarini mi? 'The Times'i mi izlemek istersiniz,
'Yeni Yüzyil'i mi? Bizim bilimle ideolojiyi bir türlü birbirinden
ayiramamis olan ve hala basörtüsünü hayat-memat meselesi olarak gören
profösörlerimizin bilimsel yetersizliklerini sergiledikleri yerli
üniversitelerde mi tahsil görmek istersiniz, yabancilarin
üniversitelerinde mi? Çocugunuz nerede okusun? Yale ya da Oxford'da
mi, yoksa Hacettepe'de mi? Burada duralim çünkü bu sorulari sürdürmek
bizi bazi sakincali sorulara götürebilir. Yabancilarin kurumlarinin da
mükemmel olmadigini ileri sürebiliriz. Ya yerli olanlarin durumu? Ne
olursa olsun oyunu asil aktörlerle oynamayi tercih etmek gerekmez mi?
Uzlasmaksa söz konusu olan sey, onu da asil aktörlerle saglamak daha
dogru degil mi?
Özetle:
Tüm tavir ve düsünceleri demokratiklik ve demokratiklesmeyle doyurmak
gerekiyor.
Tüm boyutlariyla seffaflasmayi saglamak için seferberlik. Seffaflasma
dikatatörlügün ve baskici anlayislarin altini oymanin belki de tek
yoludur.
Avrupa Birligi'ne, hem de kocaman bir 'EVET'. Her ne sekilde olursa
olsun bu sinirlarin disina tasmak mevcut baskilari ve baskici
kaliplari kirmanin etkin bir (belki de tek) yoludur.
ABD ile dost iliskiler gelistirmeyi anlamsiz retoriklere kurban
etmeyelim. Kendi konumumuzu ve ABD'nin konumunu dogru görmek bugün
için olmazsa olmaz bir ilk sarttir. o
©1997 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to
anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.
For your comments / Yorumlariniz için
anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin