Volume 7, No 1, Spring 1997 |
Istanbul Mektubu
Sevgili okuyucularim,
Medyanin rüzgarinda savrulan memleket gündeminden (!) biraz geri durup, tarihçi Halil Inalcik'la yapilmis bu mülakati sizlere aktarmak istedim.
Mehmet Suat"Osmanli Tarimsal Toplum Yapisi" teorinizi açiklar misiniz?
Bu teori son on-oniki yilda, Chicago Üniversitesi'nde verdigim dersler esnasinda gelistirdigim bir teoridir. Daha önce tarimsal vergilerle (raiyyet rüsumu) ilgili olarak bir makale yazmistim. Bu makalede Osmanli Tarimsal Toplum sisteminin temeli olarak çifthane sistemi fikrini gelistirdim. Sözkonusu teoride kirsal kesimdeki toplumsal katmanlasma üzerine yogunlasiyor ve miri topraklarin islenmesinde köylü hanehalki isgücünün önemini vurguluyorum. Imparatorluk arazisinin yüzde 90'indan fazlasi bu küçük bir köylü ailesinin üretim yapabilecegi büyüklükteki üretim birimlerinden olusmaktaydi. Bu sistem Osmanli ekonomisinin ve toplumunun temelini olusturmaktaydi. belgesel kanitlara dayali olan bu teori, öyle inaniyorum ki, yalniz kirsal kesimdeki köylülerin durumunu açiklamakla kalmayacak, ayni zamanda Osmanli toplumsal ve siyasi yapisini, yönetimin temel prensiplerini açiklayabilecek niteliktedir. Baska bir ifadeyle, bu çerçeve ile Osmanli Imparatorlugu'nun iktisadi ve toplumsal sistemini tavsif edip açiklayabilecegimi, hatta çifthane modelinin, Marx, Weber ve digerleri tarafindan ileri sürülen çerçevelerin yerine geçecegini düsünüyorum. Bu model, Asya Tipi Üretim Tarzi (ATÜT) gibi Marksist modellere dayanan sosyal tarihçiler ya da sosyologlar tarafindan ortaya atilan sorulari da cevaplandirabilecek niteliktedir. Sözkonusu arastirmacilarin yorumlamalari sirasinda, Asyatik imparatorluklarin toplumsal yapisini tarimsal arti degere egemenler tarafindan el konulmasi ile açiklamaya çalisan Marksist teoriye harfi harfine bagli olduklari görülmektedir. Öyle inaniyorum ki eger Marx bugün yasiyor olsaydi, Asya toplumlari ile ilgili genel teorisi yerine bu çifthane modelini kendi maksatlari açisindan daha uygun bulurdu; çünkü bu model, vesikalarin analizine dayali bir formülasyon sunmaktadir. Modelimiz toplumsal olusumu ürünün aktarimi ile degil, üretim güçlerinin muayyen bir biçimde gelistirilmesi ile açiklamaktadir. Bu çifthane teorisinin arsivlerde yillarca süren çalismalarinin muhassalasi olduguna, ilim dünyasina temel katkimi olusturduguna inaniyorum.
Dünya tarihi çalismalariyla ilgili düsünceleriniz?
Zamanimizin dünya tarihi yazmaya tesebbüs eden A. Toynbee, W. McNeil ve F. Braudel gibi tarihçilerine tesekkür borçluyuz. Bu arastirmacilar, genel olarak, Osmanli Imparatorlugu'nun dünya tarihindeki iktisadi ve siyasi önemine dikkat çekerek Osmanli tarihi çalismalarina büyük hizmetlerde bullunmuslardir. Bundan önce, Osmanli tarihi konusu genellikle 19. yüzyilin "Dogu Sorunu" yaklasimi çerçevesinde ele aliniyordu. Birçok arastirmaci Osmanli Türklerinin yaptigi herseyi sadece yakip-yikmak olarak görüyor; fakat bu imparatorlugun bes asirdan fazla bir süre hükümran olabilmis bir toplum yapisini nasil insa edebildigini görmek için hiç bir gayret göstermiyordu. Simdi, yukarida sözünü ettigimiz büyük tarihçiler sayesindedir ki Osmanli Imparatorlugu konusu daha ciddi ilgilere mazhar olabilmekte, birçok arastirmaci otantik kaynaklara, Osmanli arsivlerine ulasabilmek için çalismalar yapmaktadir. Bunun içindir ki, Osmanlilarin tarihteki yerinin anlasilamasini saglamadaki katkilarindan ötürü bu saygideger dünya-tarihçilerine sükran borçluyuz. Bu arada, sosyolog Immanuel Wallerstein'in ve onun Binghamton'daki New York Eyalet Üniversitesi'nde olusturdugu çalisma grubu ile beraber gelistirdigi baska bir egilimi de hatirlatmadan geçemeyecegim. Bunlarin "kapitalist dünya ekonomisi" çerçevesinde yaptigi Osmanli Imparatorlugu çalismalari, önemli bir konuyla ilgili yeni bir yaklasimi temsil etmektedir. Osmanlilarin dünya tarihindeki yerinin bu ülkedeki (ABD'deki) üniversitelerde henüz layikiyle anlasilamamis olmasi üzücü bir durumdur. Mesela benim Chicago'da emekli olmam sonrasinda Osmanli tarihi ile ilgili olarak yerime yeni birisinin atanmasi maalesef yapilmadi. Yine de, Osmanli tarihinin yakin gelecekte üniversite programlarindaki belli basli disiplinlerden biri olacagina inaniyorum. Osmanli çalismalariyla Bizans'in son iki yüzyillik, Balkan tarihinin Osmanli egemenligindeki alti yüzyillik ve Ortadogu tarihinin yine Osmanli egemenligindeki bes yüzyillik tarihleri daha derinlemesine anlasilabilecektir. Osmanli arsivleri olmadan Arap dünyasinin son dört yüzyillik tarihi, hatta 20. yüzyil tarihi yazilamaz. Osmanli arsivleri olmadan, mesela Suudilerin Arabistan'da yükselmesini anlayamazsiniz. Tuna'dan Hint Okyanusuna'na kadar uzanan cografyanin tarihi ancak Osmanli çalismalariyla anlasilabilir. Ortadogu merkezlerine yeni alinacak arastirmacilarla ilgili olarak bana danisildiginda ilk sordugum soru, bu kisilerin Osmanli Türkçesi bilip bilmedigi ve Osmanli arsiv vesikalarini okuyup okuyamadigi oluyor. Çünkü Osmanli arsivleri kullanilmadan gerçekten orjinal çalismalar yapilamaz. Hatta Osmanli gazeteleri dahi önemlidir. Istanbul'da ilk gazeteler 1860'larda yayimlanmistir.
Osmanlilarin gerilemesine nasil bakiyorsunuz?
Gerilemenin anlami, bir müessesenin ilk kurulusu sirasinda tesis edilen asli kurulus amaçlarina artik hizmet edemez hale gelmesi olarak görülebilir. Yalnizca bu durumda gerilemeden bahsedilebilir. Mesela, kapitülasyonlar devam etmistir; ama asli maksatlarina hizmet etmeden. Dolasiyla kapitülasyon rejiminde gerileme ya da yipranma ortaya çikmistir. Osmanli devletinin asli yönetim sistemi de gerilemis ve 16. yüzyilin sonunda çökmüstür. Klasik Osmanli devleti, temelinden degismistir. Zamanin bu konuya kafa yoran insanlari "gerileme"yi tanimlamak için müesseselerin kökenlerine referanslarda bulunmuslardir. Fakat bir tarihçi olarak ben gerilemeyi idame-i hayat için dönüsmek ya da yeni durumlara uyum saglamak olarak yorumluyorum. Osmanli Imparatorlugu ile kiyaslaninca Avrupa'nin modernlesmesi çok hizliydi ve imparatorlugun arayi kapatma gayretlerine ragmen Avrupa'ya yetismek mümkün olmadi. Osmanli kültürü tipki Hindistan'da veya Çin'de oldugu gibi gelenekseldi. Osmanlilarda orduda, bürokraside, mali organizasyonda degisiklikler yapabilirlerdi; ama kültürde bu mümkün degildi. 17. yüzyilin ilk yarisi bir kriz dönemiydi ve 18. yüzyilla beraber 1. Dünya Savasi'na ve imparatorlugun tamamen çökmesine kadar devam eden bir yeni duruma uyum dönemi basladi. Atatürk de idame-i hayat için Bati kültürünün sartsiz bir biçimde adaptasyonuna karar verdi. Bugün Türkiye'de ve diger Islam ülkelerinde geleneksel ile modern arasinda dramatik bir çatlak vardir.