Volume 6, No 3, Fall 1996 |
Bu yazida dünyadaki istihbarat servislerinde analizi yapan insan gücüne deginecegim, ardindan öncelikle üzerinde durmak istedigim, yeryüzünde olanlari kavrayip çözüm üretebilecek 'analizci kafa'nin kimlerde bulundugu sorununa gelecegim.
1 |
Bununla birlikte bu istihbarat açigi yeni buluslar ve arastirma alanlari ortaya çikardi. Ikinci Dünya Savasinda düsman sifrelerini çözme zorunlulugu, bilgisayar makinasini ortaya çikardi. Yüzbinlerce sayfa Rusça tercüme yapma zorunlulugu bilgisayarli çeviri alanini ve yapay zeka alanini baslatti. 1960'larin basinda, yapay zeka ve bilgisayar çevirisi vaadleri bir asama kaydedemeyip, istihbarat açigi yüksek irtifali havacilik teknolojisiyle karsilaninca yatirimlarin yönü degisti. Yörüngeye uydu yerlestirme ve bu uydularin casusluktaki basarisi, uzay teknolojisine daha da yatirim olmasini sagladi. Günümüzde, konusma tanima gibi yapay zeka alanlarindaki arastirmalarin büyük bir bölümü, ayni nedenlerle Amerikan savunma/casusluk camiasinca finanse edilmektedir. Ileri teknoloji uzerine çalisan kurumlarin büyük bölümü bazen haberi bile olmadan Amerikan haberalma teskilatlarina yardimci olmaktadir.
Bu teknolojik üstünlüge karsin, hemen her ortama rahatlikla uyum saglayabilen Ingiliz istihbarat camiasinin esnekligini, makinalara bagimli olan Amerikalilarda bulmak zordur. Bu bakimdan, soguk savas sonrasi ABD istihbarat birimlerinin akademisyenler ve bagimsiz gazetecilerle -- zaten var olan baglarini -- daha da güçlendirmek yolunu aramakta olmalari, kas gücündeki fazlaliklarini beyin ile dengelemeye çalismalari çok dogaldir.
Yine de elit okullardan ve köklü bir egitimden gelip, bir yandan da savas ve operasyon tecrübesi olan, hem insanlarla iliski düzeyinde hem askeri düzeyde hem analiz ve felsefi kavrayis düzeyinde becerili olan komple istihbaratçilarin yerine adam bulmak kolay degildir. Bu yaz Ingiltere'de ölüm haberi duyurulan bir eski ajan, hem dünyaca ünlü SAS komandolarinin kuruculari arasindadir, hem Nazi Almanyasi'ni iyi bilen siyasi analizcilerdendir, hem Churchill tarafindan savas sirasinda parasütle indirildigi Bosna'da Tito'nun Partizanlarinin muharebelerde basarili olmasini saglayarak Yugoslav cumhuriyetini kurulmasinda etkili olmus, hem de savastan sonra bu yeni komünist devletin Ingiltere'ye yakin kalmasini saglayarak Sovyet denetimine girmesini engellemistir. Milletvekilligi ve hariciyecilik de yapan bu Iskoç asilzadesi, ayni zamanda edebiyat elestirmeni düzeyinde görgüye sahiptir. Tabii, örnek olarak bahsettigim kisi neticede seytanin ajanidir, dünya üzerinde fesat yapmis, sirk düzenine hizmet etmistir. Ancak bu tür örnekler basarili istihbarat, analiz ve operasyon kabiliyetinin çokyönlülüge, hemen her alanda bir duyusu bulunan insanlardan kaynaklandigini belirtmek için dikkate alinmalidir. Eskiden Osmanli'da da Teskilat-i Mahsusa zamanlarina kadar benzer düzeyde ajanlar bulunmustur. Karsilarinda da Lawrence gibileri vardi.
Yukarida tiplemesini yaptigim adeta hayal-mahsulü bu üst düzey insanlar, özel görevler ve zor durumlari tahlil için kullanilmalarina ragmen, bir istihbarat örgütünün islerinin yüzde doksan dokuzu rutin, sikici, bürokratik islerden, tercümelerden, dinlemelerden meydana gelir. Bu yüzden bahsedilen insanli-istihbarat, karar verme ve analiz yetenegine sahip olanlar genellikle çok sayida düsman edinerek, istihbarat camialarinin çogu zaman disinda tutulmus, teskilatlarin basina getirilmemislerdir.
2 |
Bu sonuca varilirken, çok önemli bir konu, daha dogrusu esas konu, çikis noktasi, Allah'in kitabinda, hak dinde analizi kimlerin yapmasinin öngörüldügüdür. Eger cihad, toplumlararasi mücadele, siyasi hareket 'analiz' dedigimizi en temel konu haline getiriyorsa, sonsuza kadar geçerliligini koruyacak bu yasamsal konuda kimlerin görevlenmesi gerektigi, analizi yaparken ne tür kistaslara uyulmasi gerektigi de Kuran-i Kerim'in içinde yazili olmasi beklenir. Analizde uyulacak kistaslarla ilgili çok sayida ayet gösterilebilecek olmasina ragmen, bunda kimin görevlenecegi konusunda kitaba iman eden biz Müslümanlardan kaynaklanan bir karmasa olduguna inaniyorum.
Tevbe suresi'nin 122. ayeti, Islamiyette ilmiye sinifinin varligi için delil gösterilir. Türkçe meallerin hemen hepsinde ayni sekilde tercüme edilen bu ayet-i kerimeye dayanarak, Müminlerden bir grup savasmak için veya müsriklerin kervanlarina baskin için giderken, bir grubun da 'fikih ögrenmek' için (oysa fikih kelimesinin simdiki anlamiyla kullanilmasi çok sonradir) geride kalabilecegi anlasilmistir. Böylelikle anlami 'derin inceleme' olan tefakkuh eylemini yapan bir sinif, operasyonlara katilan mücahid siniftan ayrilarak, Islamiyette iki bagimsiz sinifin meydana gelmesi ortaya çikmistir. Bu iki sinif, törenlerde padisahin iki yaninda oturduklari Osmanlilardaki gibi bir bütünün parçalari da olsalar, neticede iki farkli kafa yani dünya görüsü ve düsünce biçimi kaçinilmaz olarak ortaya çikmistir.
Tevbe suresinin 122. ayet-i kerimesi, bizde hemen hemen bütün tefsircilerce ayni sekilde anlasilmasina ragmen, Islam tarihi ve cografyasi boyunca, yukaridaki anlayisin tam tersinde, iki sinifin degil, tek bir sinifin oldugu yönünde tefsirler de ayni agirlikta yazilmistir. Bu konuda yapilan bir tarama sonucunda, hemen hemen iki görüsün de Ehl-i Sünnet'in tarihi boyunca itibar ettigi tefsirlerde esit biçimde savunuldugunu görüyoruz. Iki anlayis arasindaki farkliligin kaynagi, nuzül sebebi veya tarihsel baglamdan ziyade, cümlenin öznesinin savasanlara mi yoksa geride kalanlara mi ait oldugudur. Cümleyi dilbilimi kurallari uyarinca ayristirinca, yaygin bilinen degil de diger anlam daha kuvvetli çikiyor. Nuzül sebebi ve ayet-i kerime konusundaki görüslere bakinca da benzer bir agirligi görüyoruz.
Eger Tevbe suresi 122. ayetin öznesi, ikinci sekilde alinirsa, Müminlerden gruplarin her birinden bir bölüm insan, Peygamberimiz Aleyhissalat Vesselam'in bizzat yönettigi ve seçkin müslümanlarin katildigi bu operasyonlarda görev alarak, 'tefakkuh etme' yeteneklerini gelistirmeleri emrediliyordu. Döndüklerinde halka olanlari, karsilasilan durumlari, rakip asiretin üyeleriyle nasil kardesçe bir olduklarini, Allah'in ayetlerinin gerçekten ne anlama geldigini, Resulullah'in nasil davrandigini anlatacaklardi.
Görüldügü gibi ayet-i kerimenin cümle yapisinda küçük bir degisik anlayis, birbirinden apayri iki medeniyet anlayisini ortaya çikarabiliyor. Bir yandan, askeri ve istihbarat operasyonlarina katilmayan, geride kalarak bütün dünyasi kitaplardan olusan bir ilmiye sinifina kalan 'derin anlama' yetkisi (ki sonra bunun 'dini' bir derin anlama oldugu, 'dünyevi' islerden bagimsiz oldugu kanisi da yerlesecektir), diger yandan cihadi en iyi egitim olarak gören, Muhammed'in Askerleri'nin arasinda mücadele ile, nasihat ile, bir çok badireden geçerek, ayetlerin manasini bizzat yasayarak elde edilen 'derin anlama' yetisi.
Konunun basina dönersek, 'derin anlama', analiz etme, karar verme yetenegine sahip Müminlerin, Allah'in dininin nuruyla, arz üzerinde olan biteni çözümlemesi zorunludur. Ancak bu isi yapabilecek olanlar ne parayla tutulan akademisyenler, ne de bizzat operasyonlarin içinde mücadele veren fakat ilim sahibi olmayan kisilerdir. Bu is, her iki noktaya da hakim, hem bizzat mücadele etmekte olan ve hem de bilgi ve görgü sahibi olan seçkin ve kendini kanitlamis Müminlere ait olmalidir. Zira bu ikisinin tümlesimi, ikisinin toplamindan daha büyük bir yekündür.
Müslümanlarin yeni bir uygarligin esigine geldikleri, yepyeni sartlar ve yepyeni bir dünya içinde Allah'in dinini temsil etmeye hazirlandiklari bir dönemde, din, bilgi ve eylemde esit ve dengeli olarak gelisim gösterecek, üst üste koyulan tek boyutlu akademik çalismalarla 'derin anlama' yetkisini tekelinde görmeyen tüm alanlarda en ileri görgü ve yetenegi gosteren çokyönlü bireylerin 'derin anlama' cihadina yönelecekleri, eylem ve analizin, kiliç ve ilimin tümlestigi asr-i saadet benzeri bir ortami saglamamiz hayatidir.
Dogrusunu Allah bilir -- Allah'in ayetlerini yanlis bildirmekten Allah'a siginiriz.