GÖRÜNEN KÖY...
H. Kadir
Türkiye'de "hükümet olmak" ve "iktidarda olmanin" ayri seyler oldugunu
hatirdan çikarmazsak Refah Partisi (RP) ile Dogru Yol Partisinin (DYP)
kurduklari koalisyon hükümetini nasil degerlendirmeliyiz? Hükümetin
kurulmasi asamasinda gazete basliklarini, hatta yabanci basinin
yorumlarini takip edenlerin farkettikleri gibi hükümet iktidar
sahiplerinin yakin göz hapsinde icraata geçti. Üstelik bu durumu
simdiye kadarki cumhuriyet hükümetlerinin çoguyla paylasmakta. Fakat
iktidarin gelecegine yönelik önemli isaretler tasiyan bir safhadayiz.
En yakin dönemeç noktasini referans alirsak sunu söyliyebiliriz:
1946'da tavir koyanlar artik iktidari devralacak safhaya geldiklerine
dair kuvvetli bir isaret daha verdiler. 1946 bu koalisyon açisindan
ayrica özel bir anlam tasiyor: 1946'nin mirasinin kagit üzerindeki
sahibi DYP, bu mirasin yeni tasiyicisi ise RP.
Iktidar açisindan son 170 seneye bir bakalim:
Yeniçeri Ocaginin kaldirilmasini vaka-i nüvisler "Vaka-i Hayriye"
(Hayirli Olay) olarak kaydetmisler. Acaba kimin hayrinaydi? Devletin
merkezi gücü sembolik olarak padisah olsa da, iktidar kadrolari
devsirme "sivil" ve "askerlerden" olusuyordu. Zamanla asker ve sivil
kanatlarin arasi açilmis, çekisme baslamisti. Iktidardaki bu gedik,
hariçteki kesimlere, özellikle ulema ve çarsiya siyasi etkinlik imkani
sagliyordu. Bu da genellikle Yeniçeriler araciligiyla oluyordu.
Yeniçerinin yerini Modern orduya terketmesi ile iktidar içindeki
gedikler Modernlestirici kanat lehinde kapanmis oldu. Uzun süreler
Yeniçerinin iç uyumunu saglayan çerçeveyi çizen Bektasi tarikati da
yasaklandi. Modern orduda bu vazifenin Avrupai "uygun adim" egitimine
verilmesi ve alt-üst iliskilerinin hayatin her cephesinde
sinirlandirilmasi dikkat çekici ve uzun vadeli toplumsal etkileri
düsündürücüdür.
Iktidarin "sivil" kanadi askerlere karsi geçici olarak tasranin
ayanlarina dayanmak ve taviz vermek zorunda kalmisti, ama kisa zamanda
onlara olan bagimliligi tasfiye etti. Fakat geleneksel toprak rejimi
de tekrar kurulamadi.
Daha ziyade gayrimüslimlerin çikarlarina yönelik bu Modernlestirici
islahat hamlesi, Müslüman halk açisindan Kur'an'in koydugu hukuk
düzeninin rafa kaldirilmasi demekti. Maceranin bundan sonraki
taraflari da belirgenlesiyor: Modernlestirici bürokrat seçkinler ve
karsilarinda müstazaflar (zayiflar, kudretsizler). Bürokrasi,
mensuplarini halen geleneksel egitim görmüslerden seçmek zorunda
oldugu için araya sizmalar oluyordu. Bu dönemin "gerilla direnisi"
Ahmet Cevdet Pasanin Fransiz medeni kanunu yerine Islami kaynaklari
Avrupai bir kaliba sokup Mecelle'yi hazirlamasi.
Merkezin Modernlesme hamleleri teknik yetersizliklerden ötürü ülkeye
fazla nüfuz edemiyordu. Abdülhamid gerekli altyapinin insasina
yöneldi. Egitim sistemi ile çesitli halk kesimlerinin çocuklarinin
Modernlestirici seçkinler zümresine girmelerinin kapisini açti. Bu
yaklasim geleneksel kültürle uyum içinde oldugu gibi, sosyal yapinin
da Avrupai anlamda aristokrasi içermemesinin bir neticesiydi. Bu
egaliteryan gelenek iktidar yapisinin hep parçasi oldu, ve ileride
görecegimiz gibi, evdeki hesaplarin çarsida yanlis çikmasinin ayagini
hazirladi.
Bu dönemde ulema sinifindan yetisen "gerillalar" var. Zamanimizda
etkisi en büyük olani herhalde Bediüzzaman Said Nursi. Bu gerillaligin
öbür yüzü Modernist Islamciligin türemesi. Taban ise tepeden
yönlendirmeyi kendi Islami birikimi ile gündelik hayati içinde
yogurup, yeraltindan kendi "modernlesmesini" gerçeklestiriyordu.
1908'de "hürriyet" slogani ile biraraya gelmis genis koalisyon bu
hadise bahanesiyle Ittihatçilarca tasfiye edildi. Artik Modernlesme
hareketinin düsünce olarak en sig, siddete en yatkin ve "is bitirici"
kanadinin zamanimiza kadar sürecek iktidari baslamisti. Bu dönem ayni
zamanda çok uzun süreler iktidarin en keskin silahi olacak "mürteci!"
yaftasinin da tedavüle ilk sürüldügü dönem oldu. Arka arkaya gelen
savaslar muhalefet potansiyelini kirmaya yardim etti. Hürriyet ve
Itilaf'ta organize olan muhalefet ise tutarli bir çizgiden ziyade,
Ittihatçilara su veya bu sebepden karsi olmaktan baska bir özellik
göstermedi.
Isler sarpa sarinca yine büyük koalisyon olustu. Bu arada
Modernlestirici seçkinler içindeki iç kavga Meclise yansidi, Birinci
ve Ikinci Gruplar kuruldu. Ittihatçilarin arasinda bir kavga olarak da
nitelenebilecek bu ayirim sirasinda, merkez disindaki kesimlerin
etkisi yok gibiydi. Onlara, cephelerde lazim olduklari müddetçe,
"dayi" denilerek devam edildi.
II. Mesrutiyette oldugu gibi I. Meclisteki hesaplasmayi siddette üstün
ama düsüncede zayif Modernler kazandi. Sapka devrimine muhalefet,
Izmir Suikasti, Kürt isyanlari gibi sebeplerle çevreden ve merkezden
muhtemel muhalefet odaklari sindirildi. Ciddi ve gayretli bir sekilde
halki Modernlestirme projesi basladi. Egaliteryan özellik halen devam
etmekteydi, yani köyden gelen çocuk egitim kurumlarinda yogrulduktan
sonra iktidara hakim sivil ve asker zümreye dahil olabilmekteydi.
Yalniz düzenin gücü kirsal kesimde artmakta olan nüfusun tamamini
özümseyecek egitim yapisini olusturmaya yetmiyordu. Bu da özellikle
ücra köselerde kadinlara ve izini kaybettirebilmis --isimsiz-- ulemaya
geleneksel ögretileri yasatacak hareket alanini sagladi.
Iktidar sahiplerinin aralarindaki çekisme ve dis baskilar neticesinde
Demokrat Parti kuruldu. Siki bir Ittihatçi olan Celal Bayar'in
liderliginde olan bu partiyi sessiz ve derinden giden yiginlar
nerdeyse alip götüreceklerdi. Ama yeterli birikim yoktu. Dipten gelen
bu tektonik hareket partinin tepesinde, hasbel kader, Adnan Menderes
ile sembolize olmus, bu zengin çiftçiyi kendi sifatinda yeniden
sekillendirmisti. Iktidar sahipleri de 1960'da intikamlarini nerden
alacaklarini biliyorlardi.
DP araciligiyla Modernlestirme daha yumusak --çünkü yeterli siddeti
gösterecek güç yoktu-- olarak sürdürüldü. Ama, her aralik kalan yerde
umulmadik filizler yeseriyordu. Bunda devletin maddi imkanlarinin
kisitli olmasindan daha da fazla, Islamin yerine koymaya çalistigi
ideolojimsi seyin banalligi rol oynadi.
Nasil Adnan Menderes'i iktidar sahiplerinin arasindan alip müstazaflar
kendilerine mal ettilerse, Süleyman Demirel'i de iktidar sahipleri
onlardan alip hem severek hem döverek kendilerine mal ettiler. Simdi
onun "dogal" lideri oldugu merkez sag düzenin bekçiligini üstlendi,
kendi kendine solcu pozlarina bürünen eski bekçi CHP/DSP ise
tasfiyelerinin tamamlanmasini bekliyorlar. Su anin önemli olayi RP'den
ziyade DYP/ANAP'in CHP/DSP'nin misyonunu üstlenmesi. 1946'daki hareket
ise sessiz ve derinden MNP/MSP'yi günümüz RP'sine dönüstürüp devam
ediyor.
Türkiye'nin nüfusu genç, egitim kurumlari birçok açidan laçka.
Neticede resmi ideolojiyi hazmedemeden egitim kurumlarindan mezun olan
--üniversite dahil-- yiginla insan aslinda onlar için düsünülmemis
görevlere talipler, kagit üzerinde de yeterlikleri düzen tarafindan
tescil edilmis. Bu baskiya direnebilen sadece askeriye ve disisleri
kadrolari kaldi. Ama çaresiz iktidar teslim edilecek, demografik
mecburiyet. Onun için bu hükümetin enflasyon falan hakkinda ne yaptigi
Türkiye'nin gelecegini fazla etkileyecek seyler degiller. Is çevreleri
Türkiye'de "solcularin" düsündügü gibi iktidar sahibi degillerdi,
bürokrasinin gölgesinde bariniyorlardi. Efendileri gibi onlarda derin
düsünmeye aliskin olmadiklari için kendilerine destek olacak bir taban
olusturmayi düsünmediler. Ama Sakip Sabanci gibi zeki olanlari,
iktidara yürümekte olanlara hos görünecek tavirlar takinmaya basladi.
Yavas yavas ve derinden, su veya bu siyasinin kisiliginden bagimsiz,
iktidar müstazaflara geçiyor. Dikkatimizi yöneltmemiz gereken husus,
istesek de istemesek de varisi oldugumuz bu geçmisin üzerimizdeki
izleri. Bize verilenin ne kadarini öz varligimiza dönüstürüp
eritebildik, ne kadari aynamizi karartti? Bizlere de bulasmis olan
düsünce tembelligini üzerimizden atabilecek miyiz? o
©1996 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to
anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.
For your comments / Yorumlariniz için
anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin