Volume 5, No 3, Fall 1995 |
Bugün müslüman toplumlarin mâruz kaldigi zulüm ve baski, iktisaden geri kalmislik ve asagilanma, Islâm düsüncesini olmasi gerekenden farkli bir müdafaa doktrini sekline sürüklemis bulunuyor. Bizim vazifemiz (Islâmin vazifesi), bütün dünyada müslümanlar üzerine uygulanan baski, zulüm ve siddetin kalktigi, bütün dünyanin müslüman oldugu bir farazi noktada önemini hissettirecektir. Bütün dünya müslüman oldugunda neye karsi mücadele etmemiz icab ediyorsa, ona dogru tefekkür etmemiz gerekiyor. Islam, müslüman milletlerin mücadele parolasi veya istiklal doktrini degil, dünyayi, öncesi ve sonrasiyla islah etme ve güzellestirme projesi olarak teklif edilmelidir.
Islâmin temel rükünlerinden biri ahiret inancidir. Dünya , gerçek hayatimizin çok kisa bir bölümü , halk tabiriyle "yalanci" bir âlem. Bu kisa epizot içinde müslümanin davranisini din belirliyor. Dünya hayati, bilgisayar tabiriyle virtual (sanal) bir gerçeklikten ibaret. Müslümanin, dünya boyutunu mutlak hayat olarak algilamasi takbih edilmistir; Müslüman, aslinda olmayan bu dünyaya ancak, kendi içinde mantigi bulunan ve ciddiye alinmasi gereken bir oyun nazariyla bakabilir.
Islâm, dünya hayatina farkli ve orijinal bir bakis açisi getiriyor. Müslümanin dünya hayatini degerlendirme tarzi, modern bati paradigmasini tehdit eden bir muhteva tasidigi için Islam, bu paradigma tarafindan anlasilabilir sebeplerle bir tehdit olarak algilaniyor. Siyasi Islâm kavrami, tedavüldeki üslubu ve tarifiyle bu yanilgiyi besleyen, keskinlestiren ve çiplaklastiran bir beseri zemin teskil etmektedir ve bu retorigin bütün önkabulleriyle yeniden gözden geçirilmesi elzemdir.
Islam, dogu ve bati arasinda müslümanlarla müslüman olmayanlar arasinda bir savas hatti, bir mayinli alan, bir kavga silahi, bir harp çigligi, bir düsmanlik ve saldiri parolasi olarak takdim olunursa, bu onun evrenselligini zedeler, onu bir bölge kuvveti, savasan taraflardan biri olma vaziyetine indirir. Bu Islâma hadim olmak degil, Islâmi tasarruf etmek mânâsina gelir.
Islam, dünyayi bütün fiziki ve manevi çehresi, yaradan-insan iliskileri, insan-insan iliskileri, tabiat ve insan iliskileri ile güzellestirmek iddiasini tasiyor. Islam, ancak genis kapsamli güzellestirme projeleri ile kozmik bir derinlige ve nüfuz kudretine kavusabilir. Dinin sahibi süphesiz Cenab-i Hak'tir ancak dogru tarzda idrak ve tefsir etme vazifesi bizim omuzlarimiza tahmil edilmis bulunuyor. Böyle bir vazife suuru muvacehesinde dünyayi güzellestirme projemizin hangi rafta sakli oldugunu dogrusu ne kadar merak etsek yeridir.
Siyasi Islam kavraminin tedavüldeki çagrisimlari, bütüne degil parçaya dair ideolojik teklifler tasiyor ve üç asagi bes yukari "Müslümanlarin Partisi", veya "Islamci Parti" diye söhret bulan popüler kuruluslarin iktidara ulasmasini ve orada kalmasini tazammun ediyor. Halbuki Islam'in gerçek siyasi çehresi bütün beseri kralliklara ve hükümranliklara karsi, Allah adina vazgeçilmez bir muhalefeti ihtiva etmektedir. Isin ilginç tarafi, iktidara talip Islamci siyasi kuruluslarin, pekâlâ isin aslini bildikleri halde bu önemli noktayi görmezden gelerek iktidara ulasmayi tercih ediyor görünmeleridir. Bu yaklasim günün birinde semere verirse, tarihte benzerlerini defalarca izledigimiz beseri hükümranliklardan birisini daha sahneye koymaktan baska sonuç dogurmayacaktir.
Vahyolundugu esaslara sâdik kalarak tatbik mevkiine konulabilmis Islami siyaset telakkisinin ancak Hazreti Peygamber'in zaman-i saadetinde ve müteakiben iki rasit halife devrinde hakim oldugu hususunda mutabakat vardir. Bu devirde Islam siyasetinin bütün dünyaya hükümfermâ olmadigini biliyoruz; ne var ki, yeryüzündeki büün beseri kralliklara son vermek ve Allah'in vaz'ettigi hukukun hakimiyetini ilan etmek anlaminda Islam siyaseti, yine bu kisa dönem içinde bilinen bütün dünyaya teblig edilmisti. Bu teblig vazifesinin kisa zamanda Kur'anda açikça bildirilen temel espriye aykiri sekilde beseri kralliklara, yani saltanat ve mülk rejimlerine dönüsmüs olmasi da tarihi bir hakikattir.
Neredeyse Hazreti Peygamberin hayatiyla kaim sayabilecegimiz Islam siyasetinin, bir nesil sonra saltanata inkilâb etmesi ve ondört asir boyunca ideal boyutlariyla tatbikattan uzak kalmasi, üzerinde uzun uzadiya düsünülmesi gereken müsterek beseri zaaflara isaret ediyor. Hemen tasrih etmelidir ki bu zaaflar, sadece Müslümanlara degil, bütün beser cinsine âriz olan ve bütün mukaddes metinlerde üzerinde hassasiyetle durularak tesfiye edilmesi beklenen insâni nitelikteki zaaflardir. Bu noktada, takriben onüçbuçuk asirlik eksik tatbikata bakarak mükedder olmamiz mi gerekiyor sualine artik samimi bir cevap vermemiz lâzimdir. Mesafe ne kadar uzun görünse de, dogru orientasyon ve zihni yönelisle atilmis bir adim bile kazanç sayilmalidir. Ise, Islâm tarihi boyunca raslanan zaaflarin tesbit ve tahliliyle baslayabiliriz. Islam tarihi bu mânâda, Islam siyasetinin tatbik edilis tarihi olarak da okunmalidir.
Bugün Müslümanlar, kolayca tatbiki mümkün bir siyasi programa sahip olmadiklari için ne kadar esef etseler hakli sayilirlar. Ne var ki bu esef hissi, onlari "imkansizi istiyor olmak" gibi bir ümitsizlik noktasina sevketmemelidir. Nâmik Kemal'in tabiriyle "bir kere olan, pekâlâ yine olur". Bu konuda bize gerekli olan her türlü temel referans bilgisine sahip olmak bakimindan avantajimiz hâlâ devam ediyor. Bu avantaji ancak dogru zihni yönelis ve idrakle kullanilir hale getirebiliriz. Bu vadide gayret sahiplerini bekleyen en mühim handikap, kolaya, ucuza, popülere ve zamane degerlerine teslim olmaktir.
Dünyayi kurtarmak ve güzellestirmekte dogru ve yeterli araçlara sahip oldugumuz halde basarisizliga ugrarsak buna bir bahâne bulabiliriz ama kendimizi, imânimizi ve ahiretimizi kurtarmak söz konusu oldugunda kimse gözümüzün yasina bakmayacaktir.