Volume 5, No 3, Fall 1995 |
Islami açidan medya/basin hürriyetinin günümüzdekinden oldukça farkli olacagini görmek zor degil. Mesela su sorulari düsünelim:
Insanlarin ve onlara ait mülkün resmini çekmeye basin mensuplarinin hakki var midir? Basinin bir sahsin özel hayati hakkinda su veya bu sekilde, sahsin rizasi olmadan yayin yapmaya hakki var midir? Insanlarin, müesseselerin mesru menfaatlerine zarar vermesi muhtemel haberler, yorumlar yapilabilecek midir? Bu ve benzeri sorulara Islamin cevabinin genellikle hayir olacagini düsünüyoruz.
Medya bir insanin veya bir müessesenin itibarini zedeleyecek yayin yapamamalidir. "Iddia ediliyor", "söyleniyor" gibi ifadeler de gazeteyi kanuni mesuliyetten kurtarmaz. Çünkü her halükarda itibarin zedelenmesi söz konusudur. Iddianin isbati müddeiye ait oldugundan, mahkemeye sikayet edildiginde, yayin organi iddiasinin delillerini hemen takdim edemezse müfteri durumuna düser.
Belki de medyanin hareket alani ser'an yukaridaki çerçeveden daha dar bile olabilir. Mesela sorulari biraz daha ileri götürelim: Bir gazetenin elinde delil olsa bile her hangi bir sahis veya müessese aleyhinde yayin yapabilir mi? Elde delil olmasi baska sey, süphelinin suçunun sabit olmasi baska seydir. Eger elde delil varsa mesele gazete sayfalarina degil ser'i mahkemeye intikal ettirilmelidir. Belki de mahkeme delilleri yeterli bulmayacak ve sanigi beraat ettirecektir. Gazetenin meseleyi mahkemeye intikal ettirmek yerine kendisinin hem hakim hem de müddei olmasi dogru olur mu?
Aslinda Islamda basin hürriyeti diye kendi basina bir mefhumun olacagi oldukça süphelidir. Islamda mahlukatin haklari söz konusudur. Bu haklarin her hangi bir sekilde ihlal edildigi nokta ve ser'i yasaklar bütün hürriyetlerin hududunu belirler. Veya daha güzel bir sekilde söylemek gerekirse, merhum Hamdi Yazir'in Serh-i Pezdevi'den naklettigi üzere Islamda hürriyet, hukukuna malikiyet diye tarif edilir.
Medyanin önemli bir gelir kaynagi olan reklamlara gelince, bu konuda da hemen akla gelen bazi sakincalar vardir:
Peki reklamla ilan arasinda bir fark yok mudur? Mesela bir sahsin filan yerdeki bir gayrimenkulünü satmak için gazeteye verdigi ilan reklamla tamamen ayni midir? Reklamin hükmünün ne olacagi, eger nehy edilecekse, ilanin durumu, ikisi arasindaki sinirin nerede çizileceginin arastirilmasi gibi konular fakihlerin sahasina giriyor.
Bütün bu mülahazalardan sonra, Islami bir sistemde medyanin bugünkü sekliyle var olmaya devam etmesi pek zor görünüyor. Eger reklamlar da olmadigi farzedilirse medyanin nasil bir sekil alacagi merak konusudur.
Buraya kadar yazilanlara karsi "eger bu sinirlamalari uygularsak medyaya/basina hareket etme imkani kalmiyor" seklinde bir itiraz ciddiye alinamaz. Çünkü bu, ancak bugünkü medya sisteminin ne kadar gayri Islami ve ahlaksiz oldugunu teyid eder. Islamda ise mesru hedeflere götüren vasitalarin da mesru olmasi gerekir.
Akla gelen bir baska soru da sudur: Müslümanlar, Islamci ileri gelenler gayri Islami basina demeç vermeli midirler, onlarin görüsme taleplerini kabul etmeli midirler?
Bu konuda muhaddislerin usulü bize isik tutabilir:
Muhaddisler, cerh ve ta'dil alimleri bir raviden bahsederken bazen söyle söylerler: "Bundan hadis alinmaz, bunun rivayetlerine itibar edilmez". Diger bir deyisle hadisi, daha genel olarak haberi aldigimiz kisiye çok dikkat etmeliyiz demektir. Cerh olunmus, mevsukiyeti zedelenmis kisilerden gelen haberlere itimad edemeyiz. Eger haberin sahih olup olmadigini merak ediyorsak onu tebeyyün etmemiz gerekir.
Nasil ki haberi almada müslümana düsen mesuliyetler varsa, ayni sekilde haberi aktarirken de mesuliyet söz konusudur. Diger bir deyisle haberi aldigimiz sahsa dikkat ettigimiz gibi, haberi verdigimiz sahsa da dikkat etmemiz gerekir. Haberi getiren fasika nasil itimad edilmiyorsa, bilgi, demeç verilecek sahsa da --fasik ise-- itimad edilemez. Muhaddislerin metodundan mülhem olarak, müslüman, haberi, bilgiyi veya demeci tasimaya, ehil olmayan birine aktarmaktan dolayi mesul olur. Bunun üç sebebi vardir:
Öyleyse sonuç olarak, sunu diyebiliriz: Müslümanlarin hiç bir sekilde gayri Islami medyaya demeç vermemeleri, muhaddisler nasil küffara cerh ve tadilde bes kurusluk kiymet vermemislerse, Müslümanlarin da öylece küfür sisteminin medya araçlarini zerre kadar muhatab almamalari en tavizsiz ve Müslüman kimligine en yakisir tavir olarak görünüyor.
Önceki iki sayidaki yazilarla ayni minvalde olan bu sonuncu yaziyi bitirirken su hususu hatirlatmakta yarar var: Bu yazida ve daha önceki iki yazidaki bazi hüküm imis gibi gözükecek ifadeler daha çok teklif ve/veya sesli düsünme seklinde anlasilmalidir, fetvaya, ictihada kalkisma seklinde degil. Bütün bu yazilarin baslica iddiasi, gerçek manada Islami bir toplumun ana çerçevesini günümüzde de çizmeye fikhin muktedir ve yeterli oldugundan ibarettir. Surasi iyi anlasilmalidir ki, eger Islami bir toplum meydana gelecekse, bu, ancak salih selef ulemasinin ve onlara uzak mesafelerden fetva almaya gelen insanlarin kaygilarinin aynisi ile kaygilanan müslümanlarla mümkün olacaktir. o