HADIS ILMI VE MUHADDISLER HAKKINDA ULUORTA IDDIALAR
Muaz Özyigit
Bu yazida geçen hadis ilmi terimleri için
sözlügümüze
bakabilirsiniz. -Editör
Anadolu'da arada bir hadis ve muhaddisler hakkinda yazilar
çikiyor. Maalesef bu yazilarda, mevzuu bahis edinilen meselelerden
çogunlukla habersizlik ve daha kötusu acele hükümler, muhaddisler
hakkinda gerçek disi iddialar göze çarpiyor. Mesela geçen sayida Sinan
Balci imzasi ile yayinlanan yazidaki su iddialar tenkide tabi
tutulmadan geçilemeyecek kadar garipliklerle dolu idi:
- Muhaddislerin yasadiklari bölgelerdeki ileri gelen ailelerden
hadis topladiklari iddiasi. Böyle bir genellemeye nasil ulasiliyor?
- Muhaddislerin genelde devletten ödenek aldiklari iddiasi. Bu
kanaate nasil varilmistir? Bundan devletin tavrini destekleyecek
mahiyette, tarafsiz olmayan bir hadis ilmi yapildigi mi ima edilmek
isteniyor? Gerçi Buhari'nin zamaninin emiri ile basinin derde girdigi,
Ahmed b. Hanbel'in hapis ve iskenceye maruz kaldigi, hafiz Mizzi'nin
hapise düstügü hemen ilk anda akla geliyor ama belki de bunlar
istisnalar olmalidir. Ayrica, bazi muhaddislerin mevcut devletin
siyasi rakibi olan sülaleden ravilere yer vermekten çekinmedikleri
ileri gelenlere ters düsmek söyle dursun, Ali b. el-Medini'nin kendi
öz babasini dahi cerh ettigi, bu konularda hatir gönül dinlemedikleri
hatira geliyor ama bunlar dahi istisnadir belki. Bu istisnalara(!)
mukabil çok sayida örnekle, meshur bir çok muhaddisin devletten ödenek
aldigini göstermek iddia sahibine düsüyor.
- Sünnetin konumunun 3'üncü yüzyila kadar belirginlesmedigi iddiasi.
Bizim bildigimiz bütün fukaha ve muhaddisler nazarinda sünnetin
dindeki yerinin ta sahabe devrinden beri gayetle belli oldugu idi.
Bütün bu ulema ilmi sahabe-i kiram efendilerimizden aldilar. Sünnetin
yerini görmek için sahabe-i kiramin fetvalarina bakmak yeterlidir.
Eger iddiadan kasit sahih hadis yakin mi, zan mi ifade eder gibi
teorik tartismalar veya sünnet lafzi üzerinde dolasan tartismalar ise
buna diyecek bir sey yok. Yoksa sünnetin dindeki önemi, Kur'an dan
sonra gelen ikinci asli merci oldugu konusunda kimsenin ihtilafi
yoktur.
- Ahmed b. Hanbel'in hapisten çiktiginda karsitlarini tekfir ettigi,
muhaddislerin destegi ile Mutezile'nin idama, iskenceye ve hapse maruz
kaldigi iddiasi. Bizim bildigimiz, Mutezile'nin devleti, hükümdarlari
yanina alarak, Ahmed b. Hanbel'e ve sair ulemaya baski uyguladigi idi.
Yine bildigimiz bir sey de ehl-i sünnetin Mutezile'yi tekfir etmedigi
idi. Halbuki simdi Imam Ahmed ve diger muhaddislerin "mihne" geçtikten
sonra muhaliflerine misilleme uyguladiklari iddiasi ile
karsilasiyoruz. Imam Ahmed kimleri tekfir etmistir? Bu iddialarin
delilleri nelerdir?
- Buhari ve Müslim'in derleme oldugu ve vahye dayanan bir özelligi
olmamasina ragmen bu kitaplarda yer alan bir hadisin sahih kabul
edilmesi ne demektir? Hadisin sahih olmasinin bunlarla ne ilgisi var?
Bütün hadis külliyatindaki hadisler derlemedir. Peygamberin söz ve
davranislarinin vahiyle ilgisi yok mudur? Yoksa mealcilerin yaptigi
gibi peygambere Kur'an'dan baska vahiy gelmedigi mi iddia edilmek
isteniyor? Buraya sunu da ilave edelim ki, Buhari ve Müslim'in
sahihleri diger hadisçilerce didik didik edilmis, Buhari'de 70 küsür
hadis, Müslim de ise 140 kadar hadis tenkide ugramistir. Geri kalan
hadisler bil-ittifak sahih addedilir.
- Mezkur yazida Buhari ve Müslim'in kutsal kitap gibi alinip
içindeki hadislerden süphe edilmemesi ile hadislerin ele alinmamasi
gerektigi görüsleri iki asiri uç olarak takdim ediliyor. Bu iddiada
oldugu gibi ifrat ve tefritten hareketle orta yolu bulmaya kalkisma
sik raslanilan mantik hatalarindandir. Oysa ki hak, ifrat ve tefritin
ortasini almakla tebeyyün etmez. Aksine ifrat ve tefrit hakka nisbetle
tarif edilir. Diger bir deyisle hakkin ne oldugunu tesbit etmeksizin
ifrat ve tefritten söz edilemez. Hak ise bu ümmetin en hayirlilari
olan sahabe, tabiin ve onlarin ögrencilerinin üzerinde yürüdükleri
yoldur, bir takim müstesrik müsveddelerinin çizdigi bir sözüm ona
ifrat noktasina nisbetle tayin edilen baska bir nokta degil. Selef-i
salihinin metodlarini iyice anlamaya çalismadan bir takim asiri uçlar
arasinda bir yerlerde çözüm bulmaya çalismak karanlikta el yordami ile
yürümeye benzer.
- Muhaddislerin metodlarinin mutlak olmadigi iddiasi. Bu iddiadan
metodlarin nisbi oldugu mu kastediliyor? Eger öyle ise, her devirde
bir baska metod kümesi ile farkli bir hadis kümesi tesbit edilip yeni
bir din versiyonu ortaya konabilir! Meseleyi böylesine nisbilestirme
gayretleri muhaddislerin metodlarindan habersizligin bariz bir
belirtisidir. Ulemanin hangi noktalarda niye ihtilaf veya ittifak
ettiklerini, bazilarinin farkli kriterleri hangi sartlarda ve ne
maksadlarla kullandiklarini bilmemek demektir. Hadisdeki metodlar
sinirsiz degildir. Aksine ihtilaf vukuunda çogu kere elde iki üç sik
olur. Bir örnek vermek gerekirse, Müslim b. Haccac rivayetin tedlis
ihtimalinden salim olmasi için ravinin seyhi ile likasinin sart
kosulmasini siddetle tenkid eder. Burada kimin görüsünün daha hakka
yakin oldugu isi bilenlerce malumdur. Mantikli olan, umumen kabul
edildigi üzere, eger ravi müdellis ve fakat sika ise rivayetinde sema
sigasi aranmasidir. Bu tenkid edilen görüsün uygulanmasi onun
sahibinin daha bir titiz oldugunu gösterir o kadar. Kisacasi demek
istenen, seçeneklerin adedinin çok sinirliligi ve çogunlukla birinin
digerlerinden daha agirlikli oldugudur. Zaten sonra gelen muhaddisler
ihtilafli usul meselelerinde saglikli bir yaklasimin nasil olacagini
gayet mantikli bir biçimde belirlemis, uluorta ahkam kesenlerin
akillarinin kösesinden bile geçmeyecek durumlari incelemislerdir.
Zamanimizin en güçlü hanefi muhaddislerinden Ahmed Zafer
et-Tehanevi'nin Kavaidu fi Ulum-il-Hadis eserine bakilirsa konunun
genisligi daha iyi anlasilir.
- Muhaddislerin hadisleri kendi görüslerine göre, senedleri sahih
bile olsa ayikladiklari iddiasi da gayet insaf disidir. Deniliyor ki
farkli dini anlayislara göre farkli hadis kitaplari çikmis. Bunlar
muhaddisin-i kiram hazerati hakkinda çok agir sözlerdir. Muhaddislerin
sadece senedle ilgilendikleri, metin tenkidi yapmadiklari iddiasi
sünnet düsmanlarinin dillerine doladiklari sözlerden idi. Simdi ise
tam ziddi bir itham ile karsilasiyoruz. Gerçi mesele her iki tarafin
da zannettigi gibi degildir ama madem ki böyle agir ithamlarda
bulunuluyor, bunlar delillendirilmeli, muhaddislerin kendi kafalarina
göre hadisleri ayikladiklari gösterilmelidir. Bir iki istisnai isim
zikredilip onlarin bu cürmü isledigi iddia edilseydi, bunlarin genele
tesmil edilemeyecegi söylenip geçilirdi. (Zaten muhaddisler kafasina
göre hadis ayiklayan birini hadis alimi saymak söyle dursun, onu
raviden bile saymazlar.) Ama iddia öyle korkunç bir genellemeyi
havidir ki, hamele-i din olan selefimize böyle agir bir ithami duyunca
insanin kani donuyor.
Sözün kisasi, bu tenkit yazisini merhum Ahmed Naim'in Tecrid
tercümesindeki mukaddimesinden su güzel sözleri ile bitirirken, böyle
uluorta ve temelsiz iddialarin sahiplerini delillerini getirmeye davet
ediyoruz.
"...Bu süphe malum olduktan sonra - ehl-i hadisin tevsik-i nukul için ne
hatir u hayale gelmez himmetler sarfettiklerini ve onlarin bil-ittifak
sahih dediklerine itimad etmemek için inaddan baska elde bir hüccet
bulunmadigini gösteren - bu ilme aid kavaid ve istilahatin hiç olmazsa
en mühimlerini zikretmenin vacib oldugu kendiliginden taayyün eder."
C.1 S.74
©1995 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to
anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.
For your comments / Yorumlariniz için
anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin