[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 5, No 2, Summer 1995 [back]

EGITIM

Muaz Özyigit

Bu yazidaki görüsler bir önceki sayida yazilanlarin egitim üzerinde yogunlasmis bir devami mahiyetindedir.

Devletin konumu:

Egitimin devlet kontrolünde olmamasi icab eder. Devlet ancak ser-i serife açikça aykiri bir egitim yapildiginda müdahale edebilir. Böyle bir durumda devlet ser'i mahkemeye mi müracaat etmelidir, yoksa dogrudan bir egitim kurumunu kapatmaya yetkisi var midir? Bunun cevabi fukaha tarafindan belirlenmelidir. Eger her iki görüsden biri yönünde kuvvetli delillere müstenid bir ictihad yoksa, yani seriat bu konuda bir tarafa meylettirecek bir seyler söylemiyorsa, makul görünen çözüm meseleye devlet tarafindan müdahale edilmesidir. Çünkü bir önceki yazida da belirtildigi gibi devletin asli vazifelerinden biri seriatin tahkim edilmesidir. Eger her yapilacak isden önce, ser'i mahkemeye sormasi gerektigini söylersek, devletin icra kabiliyetini köreltmis oluruz. Kaldi ki devlet seriati tahkim edecekse zaten neyin ser'i olup neyin olmadigi hakkinda güçlü bilinç sahibi insanlardan tesekkül etmis olmalidir. Belki de en iyisi egitim müessesesinin, eger seriate aykiri olmadigi iddiasi varsa, ser'i mahkemeye basvurmasidir. Eger mahkeme müessese lehine karar verirse o zaman devletin ona uymasi gerekir.

Islami egitimin gerçeklestirilmesi:

Her ne kadar egitimin özgür ve devletten bagimsiz yapilmasi gerektigi söylenmisse de süphesiz Islami egitim müesseselerinin meydana getirilmesi için kaliteli egitimcilere, öncülere ihtiyaç vardir. Islam toplumu böyle kaliteli insanlari bagrindan çikarirsa ancak, iyi egitim müesseselerinin ortaya çikacagini ümit edebiliriz. Yine de simdiden bazi seyler, çok kabaca da olsa, teklif edilebilir:

Egitimde kalite:

Egitimde kalite iki yönden ele alinabilir:
  1. Muhtevanin kalitesi
  2. Ilim talibinin kalitesi

Muhtevada kaliteden kasit, egitimin yalnizca kantitatif olmakla kalmayip, en az onun kadar, belki daha da fazla kalitatif olmasinin amaçlanmasidir. Diger bir deyisle, maddi egitimin yanisira kalbe hitab eden manevi muhtevali egitim usülleri gelistirilmelidir. Bugünkü egitimde böylesi bir unsur hemen hiç mevcud olmadigindan bunun nasil yapilacagini kestirmek bize oldukça zor geliyor. Bu konuda eski ulema-i kiram hazeratindan ögrenecegimiz çok seyler olmalidir. Diger batili olmayan kültürlerden de istifade edilebilir. Bugün insanlik egitimdeki maddi ve manevi bilgi vasiflari arasindaki müthis bir oransizliktan muzdariptir. Maddi bilgi çok yüksek miktarlarda üretilip depolanirken, buna mukabil manevi bilgi eksikligi, hikmet fukaraligi had safhadadir. Eskilerden ögrenecegimiz usullerin yani sira bugünkü sartlara uygun bir takim usuller de gelistirilebilir. Mesela ögrenim süresinin mühim bir kismi disarida, hayatin içinde geçirilebilir. Emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker, hastalarin, hastanelerin ziyareti, insanlarin izdirap içinde oldugu hayat vechelerini müsahade etme, onlara yardim için aktif görev alma, gayri müslimlere hikmet ve güzel ögütle davet yapmayi ögrenme, vb. uygulamalar talebeye ilmen ve ahlaken çok seyler kazandirir. Hatta bazi egitim programlarinda, talebenin, dünyanin baska bir yerinde süregelen bir cihada istirakleri mecbur tutulabilir. Bu onlarin cihadin gerçek sartlari ile yüz yüze gelmelerini, mücahidlerle omuz omuza çarpismanin ruhunu yasamalarini, küffarin mezalimini müsahade etmelerini saglar. Cihadda Islam gayreti çok olanlar, manen ve ahlaken çürük çikanlar, cihada gönderilen kafilenin basina tayin edilen hoca tarafindan tesbit edilebilir. Iste böyle zor sartlarda imtihanlari kalite yönünden geçen, samimiyetini, Islam gayretini sözle degil fiille ifade edenler, ileride devletin çok kritik pozisyonlarina aday olabilirler. Mesleki egitim esnasinda da o meslegin gerektirdigi ahlakin edinilmesi için ustalar yaninda uzun pratik egitimden geçmeleri icab edebilir. Meslegi iyi ögrense de o meslegin ahlakini özümseyemeyenler geçer not almamalidirlar.

Üç usul:

Temel egitimde su üç usul giris seviyesinde ögretilmelidir:

Tefsir usulü talebeye, Kur'an'i dogru anlamanin yollarini ve heva ve hevese göre yorumlama hatasindan kaçinmayi ögretir.

Hadis usulü, peygamber, sahabe ve tabiine dair haberlerin muhaddisler tarafindan bize ulastirilma metodlarini açiklar. Saglikli bir tarih bilinci kazandirir.

Fikih usulü de, ilk iki usulün isiginda, Kur'an ve sünnetten hüküm istinbat etmenin yollarini gösterir.

Giris seviyesinde de olsa bu usulleri ögrenmenin çok önemli yararlari vardir:

Mesela son noktayi bir az açiklayalim:

Bugün bir ögrenci, okulda matematik ögrenir. Ona temel islemler, ve giris seviyesinde matematigin metodu ögretilir. Tabii, ögrenci bu bilgiyle bir matematik uzmani olmaz. Kendisine yüksek matematik ile ilgili bir konu getirilse, bunu bir uzmanina sormak gerektigini söyler. Ama günlük hayatinda gerekli olan kadarini bilir ve kullanir. Mesela, alisveriste parasinin üstünü hesaplayip, eksik çikarsa hesabina pek ala güvenerek, hakkini taleb edebilir. Iste buna benzer sekilde, üç usul hakkinda iyi bir fikir edinmis bir müslüman da zor fikih meseleleri karsisinda tevazu ile haddini bilecek, bu usullerden habersiz günümüzün çay sohbeti müctehidleri gibi ikide bir ictihada kalkismayacaktir. Ama öte yandan, mesela, bir ayetin zoraki tevillerle heva ve hevese gore yorumlandigini görünce buna karsi hemen net bir tavir koyabilecektir. Çünkü ne de olsa temel bir usul bilgisi vardir ve çizmenin nerede asildigi hakkinda iyi bir fikre sahiptir. Yine böyle bir temele sahip bir müslüman bozuk veya süpheli bir ictihad veya görüsü görünce, ondaki bozuklugu ilmi yönden tesbit edemese de, bir gariplik oldugunu hissedecek ve süphelenip bilenlere sorabilecektir.

Fikih usulü ögretimi için de güzel yollar gelistirilebilir. Hayattan alinan olaylar incelenip, nasil çözümlere ulasildigi, eski ihtilafli bir meselenin kadim ulema tarafindan nasil derinlemesine arastirildigi, örneklerle gösterilebilir. Bazi yeni meseleler ögrencilere verilip çözümü hakkinda teklifler getirmeleri istenilebilir. Ögrencinin böyle bir dersten geçmesi için, meseleye dogru yaklasip yaklasmadigi, usulü kavrayip kavramadigi kistas olmalidir, dogru çözümü bulmasi degil.

Önemli diger ders konulari:

Yukaridaki üç usule ilaveten, ögrencilere, karsilastirmali dinlerin, diger dinlerin sapittigi noktalarin, mevcut küfür düzenlerinin felsefi/tarihi arka planinin, ilmi bir ciddiyetle, kafir ürünü de olsa iyiye iyi, kötüye kötü diyerek, ideolojik beyin yikama ve insafsizliktan kaçinarak ögretilmesinde fayda vardir.

Mesela böylesi bir egitimin yoklugu yüzünden, bugün müslümanlarin bir çogu hristiyanligin temel doktrini hakkinda bir sey bilmez. Bütün bilinen, teslis akidesi, Isa (as)'in tanri oglu oldugu telakkisidir. Yahudilik hakkinda da bilgiler son derece sathidir. Diger dinler, mesela dogu dinleri, budizm, hinduluk hemen hiç bilinmez.

Yine temel egitimin bir parçasi olarak Arapça ögretilmelidir. Ümmetin ortak dilinin Arapça olmasi gerekir. Bundan taviz verilemez. Temel egitimdeki Arapça, hiç olmazsa okudugunu anlayacak kadar olmalidir. Böylece temel egitim almis, meslek sahibi olup, daha ileri egitime devam etmemis bir müslüman Kur'an'i , hadisleri ve sair Arapça nesriyati okuyup anlayabilecek, ana dili baska olan bir müslümanla iyi kötü anlasabilecektir. Ileri egitim seviyelerinde, hatasiz yazacak kadar kuvvetli bir Arapça ve egitim dalinin gerektirdigi bir baska dil ögretilebilir.

Teori/pratik:

Temel konulari ögretmenin yanisira veya hemen sonra ögrencilerin kabiliyetlerine göre, ileride ellerinin emegi ile geçinmelerini saglayacak zenaatlara yönlendirilmeleri çok yararli olur. Buna mümkün oldugunca erken baslamak iyidir. Ögrenci eger egitime devam edemezse hiç olmazsa kendini ve ailesini geçindirecek bir meslek sahibi olacaktir. Ayrica, müslüman bir toplumda erken evlilik söz konusu olacagindan bir ögrencinin 15-20 yaslar arasinda ekmegini kazanacak duruma gelmesi icab eder. Mesleklerini pratik yönden ilerleten ve digerleri arasinda sivrilen ögrenciler o meslegin veya o meslegi kapsayan bilimin alaninda daha çok teoriye agirlik verilen ileri egitim kurumlarina, ustalari, hocalari tarafindan tavsiye edilebilirler. Böylece ögrenci bugünkü gibi hiç görmedigi, hasir nesir olmadigi seyler hakkinda önce teorik egitim alip, sonra pratige geçmenin zorluklarini yasamayacak, aksine iyi bir pratik altyapinin üzerine teoriyi kolayca bina edecektir. Öte yandan bu bir tür tasfiye sistemini getirecektir beraberinde. Mümkün oldugunca erken seviyede ögrenciler ayrilip hayata baslayacak, ancak zor sartlari geçmis az sayidaki ögrenci yoluna devam edecektir.

Pratige öncelik verilmesi, kabiliyetlerin ortaya çikmasini, ve ögrencinin süratle gelismesini temin eder. Meshur bir çok batili bilim adaminin liselerde, üniversitelerde basarili olamadiklari veya gayet vasat bir ögrencilik geçirdikleri biliniyor. Ögrenci kabiliyetli oldugu alanda zevkle çalismakta, o alan ihtiyaç gösterdiginde bir baska disiplini ogrenmek de o kadar zor gelmemektedir. Halbuki o baska disiplin, ögrenci kendini pratikte gelistirmeden önce verilirse, çok zor gelmekte ve ögrencinin sevkini kirmaktadir.

Ilim talibinin kalitesi:

Bilgi önemli oldugu kadar, onun kime verildigi de önemlidir. Çünkü bilgi güçtür. Yanlis ellere geçmemelidir. Iyi egitilmis bir mücrim, adi bir suçludan daha tehlikelidir. Buna en iyi örnekleri görmek isteyenler bir çok ülkenin basindakilere baksin. Insanlik, basindaki egitilmis mücrimlerden çektigini baska kimseden çekmemektedir. Iste bunun içindir ki eskiler bilgiyi her önüne gelene ögretmezlerdi. Ilim talibinde ahlaki bir seviye ararlardi. Ileri egitim de bugünkü gibi her isteyene veya parasi olana degil, makul bir ahlak seviyesini tutturmus, bu yönden hocalarin olumlu kanaatini almis insanlara temin edilmelidir. Eger bir ögrenci ahlaken zayif ise veya zaman içinde durumu düzelmiyorsa, ileri seviyede egitim sansi verilmemelidir. Bu da ögrencilerin yalnizca derse gelip giden, hocaya yabanci birimler olmasindan ziyade durumlarinin hocalarin yakin gözetiminde olmasini icab ettirir.

Sonuç

Sonuç olarak yapilmasi gerekenler asagidaki gibi özetlenebilir:

Buraya kadar yazilanlarin teklif niteliginde oldugu hatirda tutulmalidir. Bunlar bir çok kimseye ütopik görülebilir. Süphesiz talebenin çok ideal sartlarda, egitim görmelerini ummak, onlarin mükemmel olarak yetismelerini beklemek gerçege uymaz. Ama yine de, kabul edilebilir bir seviyede kalite ve ahlak seviyesinin tutturulmasi niçin hedeflenmesin?

Bu yazida anlatilmak istenen, her seyden önce böylesi konularda düsünmeye baslamak, teklifler getirmek, içinden çikilamaz gibi gözüken zorluklarin, Kur'an ve sünnet isiginda, genelden özele, mücmelden teferruata dogru, problemleri daha küçüklerine parçalayarak, daha elle tutulur hale getirmenin pekala mümkün oldugunu göstermektir. Önümüzde dag gibi duran problemlerin bizi yildirmamasi gerektigi, bir kere baslanirsa hiç de o kadar içinden çikilmaz olmadiklari görülecektir. Diger bir deyisle mesele metod ve yaklasim meselesidir. Yoksa, bu satirlarin yazari, kendisinin egitim konusunda uzman olmadigini, degerli müslüman arastirmacilarin bu konularda çok daha önemli görüsleri olabilecegini itiraf ediyor.

Islam devletinin uzak bir gelecekte gerçeklesecegini, bu tür düsüncelerin erken oldugunu düsünenler olabilir. Bugünkü sartlarda ise, mevcut egitim düzeni göz önüne alinirsa, bazi Islami alternatif egitim sistemi tekliflerinin resmi bazda uygulanmasi imkansizdir. Ama yine de Islam davetçilerinin gayri resmi egitimi pratik olarak saglanabilir. Zaten davetçi için resmi bir diploma degil, davetinin geregi olan vasiflarla mücehhez olmasi önemlidir. Mesela üç usulden habersiz, mevcut hakim küfür sisteminin arkaplanini bilmeden, saglikli bir mantik bilgisi olmadan nasil etkili davet yapilabilir? Öyleyse, Islam davetçileri ve öncülerinin daha iyi yetismeleri için bugün de hayata geçirilebilecek bazi uygulamalar olmalidir.


©1995 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin