Volume 5, No 1, Spring 1995 |
Istanbul Mektubu
Istanbul Belediyesi'nin Kültür Daire Baskanligi, 1994'ün Ekim ayindan itibaren "Beyin Firtinasi" adini verdigi bir dizi kültürel faaliyet ve toplantilara öncülük etmekte ve bu etkinliklere yer temin ederek her türlü kolayligi saglamakta. Kültür, felsefe, müzik ve siyaset gibi çesitli konulari kapsayan toplantilardan biri "Din, Medeniyyet ve Müzige" ayrildi. Bu panelin konusmacilari; Bogaziçi Ünivesitesi Ekonomi Bölümü'nden Prof. Dr. Cem Behar, gazeteci ve Aksiyon dergisinin yayin yönetmeni Yalçin Çetinkaya, arastirmaci Ömer Tugrul Inançer ve Uludag Üniversitesi Ilahiyyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Süleyman Uludag idi.
Ilk olarak konusan Ö. Tugrul Inançer, sözlerine baslarken müzigin insanla birlikte var oldugunu belirtti. Insanin konusmasindan tutun da doga da ses çikaran her seyin müzik oldugunu söyleyerek müziksiz insanin düsünülemeyecegini öncelikle vurguladi. "Çocuk dogdugunda ezan ile kaamet getirilmesi müziktir, insan öldükten sonra mevlidin okunmasi da müzikdir. Müzik, melodi ve sulh (ritm) den olusur. Evvela sulhla baslayan musikiye sonradan melodi katilmistir" diyerek insan dogarken ve ölürken dahi müzik yapildigini bir örnekle Islami olarak açikladi. Tarikatlerin zikir usulleri ve musikileri konusunda önemli arastirmalari olan Ö. Tugrul Inançer, bazi tarikatlarda musikinin çesitli yönleri ile icra edildigini ifade ederek, "Özellikle Mevlevilikte aletli olarak icra edilen musikiye çok ehemmiyet verilmektedir. Semazen dervisleri her çark atista (dönüste) bir defa Allah (C.C.) diyerek Ism-i Celal zikri yapiliyordu, bu çogu kisi tarafindan bilinmiyor. Aslinda her sema dönüsünüde hafi bir sekilde zikir yapilmaktadir. Bu usul takip edilmedigi müddetçe bu sema gösterileri göstermelik olmaktan disari çikamaz... Bazi kaynaklarda Mevlevihanelerin eski musikimizin birer konservatuvari oldugu vurgulanmaktadir" dedi. Islamda müzigin yasaklanmadigini açikça söyleyen Inançer'e diger konusmacilar, Çetinkaya ve Uludag da net bir sekilde destek verdiler.
Cem Behar ise 1934'de Türk musikisinin radyolarda yasaklanmasinin kültürel ve sosyal degerlendirmesini yaparak "Müzige, dile ve benzeri sanatlara yapilan müdahalenin temelinde Osmanli ile yani bu toplumun geçmisiyle bagini kopartmak yatiyordu" dedi. "O zamanlar yapilmak istenen Türk besleri (Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygun, Cemal Resit Rey, ...) gibi bati klasik müzigiyle bir sentez yapilmak istenmis, fakat bu tutmamistir." O zamanlar yapilmak istenen milli müzik sentezinin bugün arabesk ve Türk popu ile kendiliginden oldugunu söyleyerek sözlerini bitirdi.
Ihvan-i Safa'nin müzik düsüncesi adli kitabi geçtigimiz hafta yayinlanan Aksiyon dergisi yayin danismani gazeteci ve müzisyen Yalçin Çetinkaya, musikinin din ve medeniyyet baglantisi üzerinde durdu. Bazi tasavvuf alimleri insanin musiki kabiliyetinin Bezm-i Eleste basladigini, dünya hayatindaki musikiye meyillerinin oradan kaynaklandigini ifade etmislerdir. "Islam mütefekkirleri kendilerine kadar olusan büyük bir müzik birikiminin degerlendirerek El-Kindi ve Farabi'den gelen bu düsünce Ihvan-i Safa'da birlesmistir. Ihvan-i Safa'dan süzülen bu birikimi de Osmanli kullanarak bir medeniyyet ortaya çikarmistir. Din medeniyyetlerin topragi, müzik ise medeniyyetlerin meyvasidir. Medeniyyetle müzik arasinda böyle bir iliskinin var olduguna inaniyorum" dedi. Çetinkaya daha sonra konusmasina, "Müzigi Islam toplulugunun disina itecek herhangi bir sebep yoktur. Hicaz bölgesinden disari çikan musiki birçok medeniyyetle karsi karsiya gelerek degisik iletisimler kurmustur. Özellikle Endülüs ve Kurtuba'da müzigin dogu etkili oldugunu görüyoruz. Rönensans insan yüregine bir müdahaledir. Aydinlanma felsefesinde ayni seyler geçerlidir. Bati müziginde de bu felsefenin etkileri açikça görülür. Cumhuriyet dönemi eski musikiden tamamen kopusu olusturmustur" dedi.
Uludag Üniversitesi Ilahiyyat Fakültesi'nden Prof. Süleyman Uludag musikinin Islam fikhindaki yerine deginerek musikinin Islamdaki gelisimine, degisimine degindi. Melamilikte ve Naksilikte müzige yer olmadigini, fakat muzigi inkar da etmediklerini belirtti. Uludag, Emevi ve Abbasi döneminde disariya açilan musikinin Bizans ve Sasani musikisiyle karsilastigini söyleyerek bu dönemlerden sonra ortaya çikan fikih alimlerinin musikinin haram oldugu yönünde fetva verdiklerini sözlerine ekledi. "Fikih alimleri bu hükmü verirken musikinin insanin dünya ve ahiret hayatina katkisi olmayacagini düsünmüslerdir... Bu görüsler daha sonra müfessirleri de etkileyerek tefsirlere girmistir. Tasavvuf musikiye en yakin olanidir" diyerek devam etti. Özellikle musikinin bazi hadislerde günah oldugunun söylenmesinin tümüyle Hz. Peygambere ait olmadigini ve Peygamberimizin (S. A. V.) böyle sözler söyledigine dair herhangi bir sahih bulgunun olmadigini kuvvetle vurguladi. Bunu da yapilmamasi gereken en büyük yedi günahi sayan bir hadisi ele alarak açikladi. En son büyük günah olarak sayilan musikinin sonradan degistirilerek kondugunu söyleyerek konusmasini bitirdi. Islam ülkelerinde muhtelif tarih dilimleri içinde fetva vereb fikihçilarin müzige iyi sekilde bakmamalarinin neticesi olarak müzigin günah sayildigini söyledi. Islamin eglendirici ve sehvet verici her türlü seyi yasakladigi gibi bu tip müzigi de men ettigini sözlerine ekledi.
Panel doyurucu olmasina karsin vurgulanmasi gereken önemli bir noktadan mahrum idi. Musikinin salt, kendi basina bir anlam ifade etmedigi ve her musikiyi besleyen bir edebiyatin oldugu söylenmedi. Örnegin halk müzigini halk edebiyati, klasik türk müzigini divan edebiyati ve tasavvuf müzigini de dini edebiyat beslemistir.
Bu seferlik de bu kadar...
Kalin saglicakla...