Volume 4, No 4, Winter 1994 |
Istanbul Mektubu
27 Mart 1994 mahalli seçimlerinden bu yana Refah Partisi pek gündemden düsmeyecege benziyor. Hiç bir Allah'in günü yok ki yazili ve görüntülü basinda Refah Parti'siz geçsin. Birakin artik Türkiye'yi A.B.D. basininda bile konusulmaya yazilmaya baslandi. Bunu Zülfü Livaneli'nin Dünya Degisirken adli sütunundan ögreniyoruz (Milliyet, 4.12.1994). Livaneli, Elia Kazan'in (ünlü film yönetmeni, A.B.D.'de McCarthy döneminde solcularin isimlerini Senato'ya vermekle suçlanmisti) kendisine faksladigi New York Times'in basligi söyle: "Müslüman parti Türklerin laik mirasini tehdit ediyor". [Editörden not: "Muslim party threatens Turks' secular heritage," NYT, 30.11.1994] New York Times'in özelliklerini Noam Chomsky'nin eserlerinden biliyoruz. Böyle bir haberin yapilmasi beni pek sasirtmadi. Yazi Alan Cowell tarafindan yazilmis. Livaneli, "Cowell'in yazisinda bilmedigim yeni bir sey yok", diyor. "Ben bunlari defalarca yazdim" diye ekliyor. Cowell Refah'in basarisini büyük kentlerin varoslarina yigilmis göçmen kitlelerinin yogunluguna bagliyor (elbette Istanbul sadece Sisli, Bebek, Nisantasi gibi mütena (!) semtlerden olussaydi, Zülfü bey simdi belediye baskanligi koltugunda oturmus olacakti). Livaneli sonradan ekliyor, "Istanbul halkinin yüzde 62.5'inin gecekondu bölgesinde oturdugunu biliyor muydunuz? Meclis raporuyla belgenen gerçek, Istanbul'un gerçek sahiplerini göstermiyor mu?"
Livaneli kuyruk acisina devam ediyor: "27 Mart seçim kampanyalarindan çok önce "Özel televizyonlar Refah'in sansini artiriyor" baslikli bir yazi yazmistim. [Refah'in adaylari sistemin çarpikligini en iyi ifade eden ve yeni çözümler üreten tek adaylardi --MS] Cowell gözlemlerinde bu olguya da yer veriyor ve Batili bir diplomatin Refah'in basarisini 1990'larin çiplakligina duyulan tepkiye bagliyan sözlerine yer veriyor." Sonunda Livaneli, "Ne var ki onlarin görevi sadece gözlemlemek. Bu gidise durdurmak ise bizlere düsmekte!" diyor.
Ne acidir ki aydin geçinen bu zatlar hala Türkiye gerçegini anlayamadilar ve hala bu bagnazliga devam etmekteler...
Basbakan Tansu Çiller'in özelliklerinden biri de yaptigi gaflar. Fakat hernedense medya Yildirim Akbulut'un üzerine gittigi kadar Tansu Hanimin üzerine pek gitmemektedir. Ülkenin on büyük metropolünden biri olan Samsun'a gittiginde "Samsun'u büyük sehir yapacagim," Kurban bayraminda "Ramazan bayraminizi tebrik ederim" (büyük bir ihtimalle dini konulara olan uzakligindan kaynaklaniyordur; affededilir nitelikte.) demesi hala kulaklarimizdan çikmadi. Son olarak da Budapeste'deki AGIK toplantisi sirasinda gazetecilerle sohbet ederken "Simdi Brüksel'deyiz" diye sohbete baslamasi bu gaflara son örnek teskil etmekte.
Duydugumuza göre Basbakan bir kaç haftadir ekonomideki basarilari (!) üzerine Ekonomide Milli Mücadele adli bir video kaset hazirlatiyormus. Bu kasette nasil uykusuz kalarak gece gündüz çalistigi belirtilmekteymis. Psikologlara sormuslar uykusuz kalmanin insan üzerindeki negatif etkileri ne olabilir diye, verilen cevap bayagi ilginç: "Hafiza kaybi." Galiba Tansu hanimin gaflarinin sebeb-i hikmeti bu olsa gerek!!
Yine Refah'dan devam edelim. Neredeyse son bir yildir Bosna paralari meselesi medya ve TBMM degerli mal varliklarini arastirma komisyonu baskani SHP milletvekili Mustafa Kul'un dilinden düsmüyor. Her gün görüntülü ve yazili basinda Süleyman Mercümek'li haberler çikmakta. Son günlerde Refah'in gizli kasasi diye Bekir Darçin diye birini lanse etmekteler... Yeri gelmisken Süleyman Mercümek olayinin içyüzünü hatirlatalim: Süleyman Beyin, Iktisat Bankasi ve Hürriyet gazetesinin sahiplerinden Erol Aksoy'dan yüklüce bir para alacagi varmis. Bunu talep etmeye kalkinca, Aksoy bunu vermeye yanasmamis, bunun üzerine Süleyman Mercümek mahkeme kanaliyla bu parayi tahsil etmis. Bundan sonra Bosna paralari meselesi ilk olarak saygideger gazete Hürriyet'te hernedense gündeme gelmis. Ve malum karalama kampanyasi böylece devam etti. Milletvekili Mustafa Kul (Tansu Çiller'in mal varligini arastirma komisyonu baskani) yaklasik bir-iki aydir komisyon baskani sifatiyla bu meseleyle ugrasiyor. Son açiklamalarinda artik Bosnali komutanlara güvenmedigini, hatta "Aliya Izzetbegoviç kendi eliyle bu parayi aldigini söylese bile inanmam" diyor...
Bu olaylar sürüp giderken Bosna ve para konusunda daha ilginç bir mesele ortaya çikti. Birlesmis Milletler göreviyle Bosna'da bulunan Türk birligine yaklasik üç aydir maaslari ödenmiyormus. BM tarafindan hükümete ödenen bu para üç aydir askerlere verilmemis. Olayi hükümet dogrulamak zorunda kaldi. Sebebini söyle açikladilar: Bürokrasi!
Bizim basin gerçekten bu sütunlara iyi malzeme oluyor. Size yorumsuz iki haber:
Nobel gazisi Peres. Norveç'de sinagogdaki ayinden çiktiktan sonra oteline yürürken kaza geçiren Israil Disisleri Bakani Simon Peres'in burnu kanadi. Musevilerin otomobile binmenin yasak oldugu kutsal gününde yürümek zorunda kalan Peres kazayi ucuz atlatti. (Hürriyet, 9.12.1994)
Erdogan et yemedi. Paris'te mahalli idareler toplantisinda verilen aksam yemeginde et yemeginin Islama uygun olup olmadigini ögrenemeyince güzelim Fransiz mutfaginin yemeklerinden tadamayan Istanbul belediye baskani peynir ekmekle yetinmek zorunda kaldi. (Milliyet, 10.12.1994)
Saglicakla kalin...