[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 3, No 2, Spring 1993 [back]

Hangi Devlet?

H. Kadir

Turgut Özal'in Türkiye'ye mirasinin ne oldugunu kestirmek için vakit henüz erken, fakat bazi degerlendirmelerde bulunmak yine de mümkün. Turgut Özal'in siyaset sahnesine gerçek anlamda atilisi 12 Eylül 1980 darbesi ile birlike oldu. Atatürkçülük adina yapilmis bir darbenin sagladigi firsatlarla siyasete girip, Atatürkçülerce irticaya kol kanat olmakla suçlanarak vefat etti.

Özellikle yabanci yorumcularin vurguladiklari bir husus Atatürk'ten sonra Türkiye'nin simasini degistirmede en etkili kisi oldugu idi. Siyasi güçlerini elde edis serüvenleri açisindan Atatürk ve Özal ilginç benzerlikler arzediyorlar. Mustafa Kemal Pasa, sultan ve halifeyi kurtarma niyetiyle ivme kazanmis bir harekette yeralip, arkasindan baslangiçtaki dava arkadaslarinin hiç ummadiklari, tahayyül etmedikleri istikametlere yönelmisti. Teslim etmek gerekir ki bu yönelis genis anlamda basarili oldu ve Türkiye insaninin günlük hayatina varincaya kadar yeniden sekillendirdi. Turgut Özal, klasik Atatürkçü generaller tarafindan ekonominin baskumandani olarak göreve getirildi. Ise Alti Ok'un devletçilik ilkesini kaldirmakla baslayip --ki bunu en koyu Atatürkçüler bile feda etmeye hazirlardi-- on sene içinde Atatürkçülerin kendilerini neredeyse öksüz sayacaklari bir ortam olusmasiyla bitirdi.

Son on senenin en önemli süreçlerinden birisi devlet hakkindaki telakkilerin degisme süreci idi. Devletin küçülmesini liberal ekonomi taraftarlari desteklerken bunun kaçinilmaz yan ürünü olarak devletin kisilerin özel hayatlarinda da küçülmesi gündeme geldi. Bu degismelerin Türkiye cografyasinda ayni seviyede oldugunu söylemek mümkün degil elbette; dogu ve güneydoguda araliksiz süren olaganüstü hal uygulamasi ile birakin yeni özgürlük alanlari açilmasini, eskiler bile aranir oldu.

Simdi küçülen (veya küçülme ihtimali olan) devletin Müslümanlar için ne anlama geldigine egilelim. Türkiye'de topluma yön verme çabasinda olan hemen her kesim gibi Müslümanlar da uzun müddet degisiklige giden yolun devletten geçtigini düsündüler. Tarihi mirasimiz geregi devlet, malum, asker ve bürokrasi demek. Askerlik kapisi çok siki denetlenerek özellikle Müslümanlara genelde tüm "rejim muhaliflerine" kapaliydi ve halen de öyle. Bürokraside Islami kimliklerine itina eden elemanlarin yerlesmesi devlete ulasmak için bir imkan olabilirdi. Nitekim diger kesimler gibi Müslümanlar da bunu denediler. Türkiye'de devletin olusturdugu politikalarda ne kadar söz sahibi olabildiler kestirmek zor.

1970'lerde MSP hareketi ile devlet düzeninin egreti bacagi olan parlamentoya Islami vurgulayan bir kesim girmis oldu. Kamuoyu yoklamalarindan görüldügü kadari ile 1980 evveli politik olusumlardan 1980 sonrasi ortamina en iyi ayak uydurabilen politik hareket bu hareket. Politikaya girmekle "düzene ve günahlarina ortak olmak" tehlikesi (ve suçlamalari) ortaya geldi. Ilginçtir ki, bürokrat kesim için benzer ithamlar hemen hemen hiç duyulmaz. Bu itham ciddi bir mesele, fakat düzenin günahlarinin ne oldugu yeni sartlar altinda tekrar düsünülmeli. Her halukarda, pratik olarak verilmis bir cevap var: Müslümanlar politikaya girdiler.

Devletin küçülmesi, devlet araciligi ile toplumsal bir degisiklik yapma ihtimalini azaltiyor. Bu da olumlu bir gelisme çünkü ne kadar halka dayanildigi düsünülürse düsünülsün, devletin mevcut kurumlarina dayanarak yapilacak degisikliklerde tepeden inmecilik boyutu ön planda olacaktir. Devletin ikincil olacagi ortamlarda Müslümanlarin önemli avantajlari var: Islami gelenegimiz tarikat türü yapilarla derinlere (bireyin kalbine kadar) inebilmeyi mümkün kiliyor. Herseye ragmen Türkiyeli bireylerde Islami degerler bir yanki uyandirmaya devam ediyor. Bagnaz laiklik uygulamasinin zihinlere kazimaya çalistigi "din Tanri ve birey arasindadir" ilkesi ise ilginç imkanlara yol açabiliyor. Söyle ki: Devlete karsi bireysel özgürlük alanlarinda genisleme oldukça gittikçe daha genis kitlelerde Islama açilacak yer büyümekte.

Devletin bosaltacagi alanlarin tek talibi Islam degil muhakkak. Tüketim toplumunun degerlerinin yerlesmesi için büyük seferberlik var. Basinin misyonu bu Türkiye'de. Nasil Atatürkçüler Islami hareketlenme karsisinda demir yumruklu devletin hasretini çekiyorlarsa, 1980 sonrasinin dikkatleri çeken tüketim odakli degerlerine ve getirdigi toplumsal iliskilere karsi bazi Müslümanlar da devletin "birseyler yapabilmesine" öykünüyorlar. Halbuki devlet mevcut kurumlari ile neler yapmaya niyeti oldugunu son yetmis senede yeteri kadar gösterdi. Yapilmasi gereken bize ait olmayanlarin muhafazakarligina soyunmak yerine, yeni imkanlari en iyi sekilde kullanacak donanimi canlandirmaktir.


©1993 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin