Volume 1, No 4, Fall 1991 |
1972 yilinda ITÜ Maden Fakültesinden Maden Yüksek Mühendisi olarak bir genç mezun oldu. Oldukça zayif, 1.65-66 boylarindaydi. Etibank Keçiborlu Kükürt Isletmesinde ise basladi. Basarili, çaliskan, üretken, kisilikli bir gençti. Kisa zamanda kendini kabul ettirdi. Yukarilarda ne Agabeyi vardi, ne de Dayisi. Samsun'un küçük bir ilçesinden, bir Anadolu çocuguydu.
Basarisiyla kisa sürede Bas Mühendis oldu. O siralarda isletme, üretim metodundaki aksamalar nedeniyle, düzenli çalisamiyordu. Yerli, yabanci bir çok uzmanlar konu üzerinde gelip incelemeler yapiyordu. Her gelen ile kendi önerisini sonuna kadar tartisti. Nihayet isletme onun önerisini kabul ederek, üretim sisteminde degisiklere gitti ve düzenli üretime kavustu.
Bu siralar baska bir isletmede de problemler vardi. Elazig Ferrokrom idi bu isletmenin adi. Bu genç Bas Mühendisi buraya Teknik Müdür olarak tayin ettiler. Problemin iki kaynagi vardi. Birincisi Krom üretimi yapan isletme ile Ferrokrom üreten isletme farkli iki isletmeydi. Genel Müdürlük her iki isletmeye yil içinde yurtdisina o yil içinde satilmasi öngörülen miktari bildiriyor, yil sonunda da hesap soruyordu. Tabii ham cevheri üreten isletme önce kendi kotasini doldurmaya bakiyor bu yüzden de ya düsük tenörlü cevheri gönderiyor veya tamamen aksatiyordu. Bu sirada yeni gelen müdürün de meseleye olumlu bakmasiyla, beraber Ankara'ya gittiler, Genel Müdürlüge direttiler ve her iki isletmeyi birlestirdiler.
Bu satirlarin yazari 1986 yili haziran basinda bu isletmede 4 tane teknik müdürlükden birisine bagli bir Bas Mühendislikte çalismaya basladi. Talih beni, ve size tanitmaya çalistigim kisiyi iste böyle birlestirdi. Isletme çalisanlarindan bazilari onun hakkinda "Bilgili birisi, ondan yararlanmaya bak, bu firsatini kullan." diyorlardi. Bir kismida "Ari gibidir, ayaginin altinda fazla dolasmamaya bak" diye tavsiyelerde! bulunuyorlardi.
Ben simdi ne yapacaktim? Bir çok defalar baskalariyla sinirli, sinirli konustugunu görmüstüm. Bir çok kimsenin " O'nun firçasini" yedigine sahit olmustum. Bana sira ne zaman gelecekti? Pek beklemedim. Beklenen gün gelmisti. Gerçi bir çok defalar benim çalistigim odaya bölümün Bas Mühendisi ile konusmak için gelmisti. Ama benim hemen hiç ciddi bir iliskim olmamisti hala. Bas Mühendisin olmadigi bir gün beni odasina istedi. Gittim. Benden adini bile duymadigim bazi tablolar hazirlamami istiyor, hakkinda rapor yazmami istiyordu. Artik kaçis yoktu. Geri geldim. Bir süre "Belki yapabilirim birseyler!" diye ugrastim. Sonuç yoktu. Döndüm, yanina gittim. Kapiyi çaldim. Içeri girdim. Sigarasi kültablasi üzerinde yarisindan sönmüs, çayinda sicaklik belirtisi gösteren eser yoktu. Hos, simdiye kadar sigarasini tam içtigini gören olmamisti ya. Yine o benim basimin belasi tablolarla ugrasiyordu. "Getirdin mi?" diye sordu. Ölü gibiydim. "Ben bunlari yapmasini bilmiyorum" diyebildim. Sonumu bekliyordum. Hiç de beklemedigim bir ses birden : "Aksam 5'den sonra kalabilir misiniz, Yusuf Bey?" diye sordu. Söyle kati, böyle sert denilen kisi bana "siz" ve "bey" diye hitap ediyordu. (Bu size garip gelebilir fakat devlet isletmelerinde emri altinda çalisanlara "siz, bey" gibi hitap edenler pek nadirdir. Hele bu kimse altinin alti ise, hemen hemen yok gibidir.)
Aksam 5'de geldi. Elinde yine o tablolarla. Fakat odaya geldiginde görevliye 2 çay getirmesini söyledi. Bana bir sigara uzatti ve oturdu. Oturduk beraber. Bana o tablolarin ne ise yaradigini, niçin, nasil hazirlandigini teker teker izah etti. Istedigi tabloyu ve raporu da beraber hazirladiktan sonra, görevli araba ile beni kaldigim yere birakti ve evine gitti.
Geçen süre içinde bölüm Bas Mühendisinin hastalanmasi sonucu tek durumda kalan ben, hemen her gün kendisiyle çalismak durumunda kaldim. Bu bazen aksam 9'lar kadar oldugu da oluyordu. Bazen hafta sonralarini bile aliyordu. Bu süre içinde bana faaliyet raporlarinin, yillik isletme programlarinin nasil hazirlandigini teker teker gösteriyordu. Ekonomik bakisi onun sayesinde ögrendim. Muhasebeyi onun sayesinde ögrendim. Artik hemen her gün isletme çalismalarini gösteren tablolari yeniden onun odasinda organize eder olduk. Bas Mühendis abi çok degerli bir kisi olmasina ragmen, Allah biliyor dönmesini istemiyordum. Ben ve benim gibi daha birçok arkadas matematik ve fizigin mühendislige nasil pratik olarak uygulandiklarini ondan ögrendik. Ülkemizdeki egitim yönünü göstermesi bakimindan da ilginçtir.)
Ben sadece benim ile ilgili kismi size aktarmaya calistim. Bu arada diger bölümlerde çalisan Endüstri, Metalurji, Makina Mühendisleri genç arkadaslar da benim gibi onun bilgi ve tecrübesinden, bitmek bilmeyen hazinesinden doya doya yararlandilar. Bilmedigini gizlemeyen, fakat ögrenmeye çalisanlar, alacaklarini aldilar.
Kendisini sagcilardan da sevmeyen vardi, solculardan da; Türklerden de vardi, Kürdlerden de. Isçilerlerden de vardi, memurlardan da. Sunnilerden de vardi, Siilerden de. Fakat ne gariptir ki seveni de, sevmeyeni de kendisine saygi duyuyor, isletmenin ana diregi olarak görüyorlardi. Sevmeyenlerin hicbirisi de kendilerine haksizlik yaptigindan degil, söyle veya böyle kaytaranlara sefer açtigi için sahsî nedenlerinden idi.
Kendisine Etibank'in verdigi (o günlerde 300 000 TL civarindaydi) maasinin 10 mislini teklif eden özel firmalar vardi. "Ben devletten vergi kaçiranlara alet olamam" dedi, reddetti. Keçiborlu'dan sayili kisiler geldiler, geri Müdür olarak dönmesini teklif ettiler. "Siyasi partilere oyuncak olmam" dedi, reddetti.
Yaptigi yillik planlar Etibank'ta her müesseseye standard norm olarak dagitildi. Teknik Müdürlügü sirasinda yapimi süren 100 000 ton/yil'lik ilave tesisin de sorumlulugunu tasidi. Kontratlarda yazilan her civatayi Finlandiyalilardan istiyordu. Her gelen paketi tek tek onlara açtirip saydirarak teslim aliyordu.
Ihalenin tasaronlugunu yapan Alarko kendisinin ne kadar hassas oldugunu bildiklerinden, istenenden daha iyi yapmaya çalisiyorlardi. Ilginçtir; Bakan degistirebilecek güce sahip Alarko, ondan çekiniyordu.
Ne aci ki, bu tertemiz vatan evladini tek istedigi sey olan çalismakla yalniz birakmadilar. 1990 yilinda, kendisinin de içinde bulundugu bir teknik grubun, yapimi süren konsantratörün incelemesinden dönüsü sirasinda PKK'lilarca daga kaçirilip, sehit edildi. Kaçirilanlardan, Isletme Idari Müdürü Sayin Dogan Demiray kaçmayi basarmasina ragmen, digerlerinin hepsinin de akibeti ayni oldu. Tek suçu vardi: Doguda çalisiyor olmak. Dogu böyle bir evladini 100 yil daha arayacaktir. Tabii bulabilirse.
Simdileri birileri çikmis PKK söyle-böyle diyorlar. Halk hareketine dönüsmüs gibi imali yazilar yazmaya basladilar. Abdullah Öcalan bu dünyanin yeni tanrisi olsa, ve yeryüzünde ona inanmayan tek ben kalsam, ona inanmaktansa ebediyyen onun cehenneminde yanmaya raziyim.
Allah, HÜSEYIN YEGENOGLU abime rahmet eylesin. Bu katliam sirasinda kaçmayi basaran o günün Müessese Müdürü Yardimcisi Sayin D. DEMIRAY'a tekrar geçmis olsun demek istiyorum.
Merhum Hüseyin Yegenoglu, sizi unutmamiz mümkün degildir. Bu millet sizin gibilerle 1,000 yildir yasiyor, insaAllah bizim gibilerle 1,000 sene daha yasayacaktir. Sizden geri kalan iki evladiniz artik bizim evladlarimizdir.
Bu satirlari sonuna kadar okuyan, vicdan sahibi, vatan evlatlarinin Merhum Hüseyin Yegenoglu'nun ruhuna fatiha okuyacaklarina adim gibi inaniyorum.
Sen'den geldik, Sana dönecegiz,
Merhum gibi dönenlerden eyle Ya Rabbi.