Volume 1, No 3, Summer 1991 |
Humanist ideolojiler, henüz düsünce düzleminden pratige dökülemedikleri için, yurt savunmasinda silahli bir güce olan ihtiyaç halen devam etmekte. Ama, esas görevi yurt savunmasi olan bu gücün, çesitli sebeplerle sisteme müdahale etmesi kural disi bir davranis. Her ne kadar, Anayasayi ve meclisi askiya alan darbelerin gerekçesi olarak, bir yönetmelik gösterilse de, mesruiyet meselesi çözülmüs olamaz.
Türkiye'de Silahli Kuvvetler zaten imtiyazli bir konuma sahip. Neredeyse her alanda, takvimi 1923'e ayarlayan ve tarihi Cumhuriyet'in kurulmasiyla baslatan anlayis, ne kadar tuhaftir ki, sira orduya gelince, ona 650 yila yakin bir ömür biçiyor. "Gerçekte Türk Ordusunun gelenekleri, Osmanli Devletinin ilk yillarindan itibaren olusmus... Iyileri de, kötüleri de..."[F. Koru, Zaman, 28 Mayis 1990].
Hatta, 3 darbe içinde en az "özgürlükçü" elestirilere maruz kalan 27 Mayis darbesinin de biçim olarak, Ocak 1913'deki "Babiali" baskinindan bir farki yok. Bir "halk harekati" degil, sadece "darbe-i hükümet." Ama kendi görüslerinin hakim olmasi için "tepeden inmeci" hareketlerden bile medet umanlar, onu bir halk harekati gibi ilan ettiler. Halbuki, silahli güç kullanarak iktidara el konulabilecegini göstermesi açisindan daha sonraki o kadar sevimli olmayan iki darbeye de örneklik etmis.
Peki bu darbelerde "aydinlarimizin" rolü ne kadar? Dürüstlügüne ve samimiyetine saygi duydugum bir eski basbakan [Bülent Ecevit], 28 Mayis 1960 tarihli Ulus gazetesinde söyle diyor:
"Türkiye halki dün sabah uyandiginda, günesin isigi ile beraber hürriyet aydinligina da kavustu. Bu aydinligi ona Türk Ordusu, bir büyük müjde olarak gecenin karanliginda sessiz sedasiz hazirlayip hak ettigi bir armagan olarak gün isigi ile birlikte sundu. Sag olasin Türk ordusu! Günaydin Türk milleti!"
Demokrat Parti hakkindaki görüsleri degismemis de olsa, 1990 mayisinda Bülent Ecevit orduyla ilgili görüslerinin degistigini "... Eger asker yönetime el koymasaydi, gençlik ve gençlik eylemlerini destekleyen genis halk kesimleri yolundan çikmis olan demokrasiyi ergeç kendi baslarina rayina sokacaklardi ve bu kansiz olarak basarilacakti" seklindeki ifadesiyle ortaya koyarken, "bazi silahli kuvvetler mensuplarinin bu sivil hareketteki halk öncülügünden rahatsiz olarak idareye el koyduklarini" belirtiyor.
Tabii herkes Bülent Ecevit kadar degismemis. Tek özellikleri Mayis 1960'da orduda birer küçük rütbeli subay olmak olan darbeciler, aradan geçen 30 yila ragmen fikirlerini degistirmemisler.
"27 Mayis demokratik milli birlik ülküsünün devrim ilkeleriyle kaynastigi, seref ve haysiyetle bütünlestigi bir övünç kaynagidir." [Mustafa Kaplan]
"Romanya'da Çavusesku iktidarinin halk ve ordu tarafindan devrilmesi ne ise, 27 Mayis'ta halkina kursun sikan DP diktatörlügünün halk ve ordu tarafindan devrilmesi de odur. 27 Mayis'tan gurur duyuyorum." [Suphi Gürsoytrak]. Özetle, "Bugün olsa yine yapariz."
Ekrem Acuner, "... Bizler 27 Mayis'i macera için degil, Harbiye'de bize ögretilen vatan sevgisi için yaptik." diyor.
Üç darbenin ortak özelligi belki de su: Darbeciler yaptiklarinin "kendilerine emanet edilen vatani" korumak oldugu inancindalar. Oysa, vatanin neden mühendislik mezunlarina, siyasal mezunlarina degil de harbiye mezunlarina emanet oldugu sorusu hiç sorulmuyor.
Ne acidir ki, Türkiye hala darbe egilimlerinin ortadan kaldirilamadigi bir ülke olmaya devam ediyor. Her alanda çaga ayak uydurmakla övünen ANAP iktidari, Silahli Kuvvetlerdeki müdahale gelenegini sona erdirecek yeni bir yapilanmayi teklif bile edemiyor. Oysa askerî okullarin müfredat programlari mutlaka gözden geçirilmeli; simgesel davranislar yapmak yerine, degisen dünya sartlarina uyum saglayacak profesyonel askerler yetistirilmelidir. "Türkiye'nin 1919 sartlarina sahip bir ülke, kendilerinin de o günlerde vatani kurtarmak niyetiyle Samsun'a ayak basan birer Mustafa Kemal olmadigini subay adaylarina ögretmek gerekir." [Koru]
Atilacak bu ilk adimdan sonra, "elit oligarsisinden" demokrasiye dogru daha ciddi adimlar atmak mümkün olabilir.