Volume 1, No 2, Spring 1991 |
Egitimin, bir ülkenin amaçlari ve izledigi stratejik yol ile çok yakindan alakasi vardir. Tayin edilen stratejik amaçlar çerçevesinde egitim politikasi ülke çapinda sekillenecektir. Bu yüzden egitim konusuna girmeden önce, TR'in uzun vadeli stratejik amaçlarinin yakin tarihimizde nasil bir degisim gösterdigi ve uygulamadaki tutarliligin nasil bir seyir takip ettigini kisaca incelemekte fayda var sanirim.
Türkiye'in bugünkü stratejisinin temelleri 19. yuzyilin sonlari ve Osmanli'nin yikilis döneminde Ittihad ve Terakki Cemiyetince atilmis ve bu strateji "Türkiye'yi muasir bati medeniyetleri seviyesine çikarmak" olarak tayin edilmistir. Osmanlinin yikilmasindan sonra bu strateji ufak degisikliklerle canli tutulmus, uygulamaya geçilmistir.
Hedefi seçenler genelde ordunun içinden yetismis kimseler oldugu için haliyle "medeniyet nasil teskil edilir" konusu üzerinde fazla bir tecrübeleri yoktur. Diger taraftan "muasir bati medeniyeti"nin ne demek oldugu da pek açik degildir. Bati medeniyeti kendini, askeri alanda imalat sanayisini gelistirip, diger medeniyetleri imha ederek göstermisti. Imha isleminden Osmanli devletinin büyük bir pay aldigini düsünürsek; Osmanli subaylarinin, denize düsenin yilana sarilmasi misali, o zamanin muasir batisina yönelmeleri anlasilabilir.
Türkiye'yi "muasir bati" seviyesine çikarmaya çalisanlar kollari sivayinca iyice bocalamislar, ise neresinden baslanacagi üzerinde sasirip kalmislar. Bakmislar ki, bati medeniyetinin sahnesinde batinin sanati büyük yer tutuyor. O halde sanat lazim denilmis ve ressam, sair vs'ler yetistirmeye büyük önem verilmis. Bakmislar ki, batida herseyin ekonomi ile iliskisi var, fakat, ekonomi nedir, niçin gereklidir hususunu derinlemesine anliyamamislar. Ülke hazinesine nasil kaynak saglanir nasil harcanir bilememisler. Sanayi gerekli demisler, gelistirilmeli karari alinmis, ama nasil? Saglikli bir teknolojik gelisim için tutarli adimlarin nasil atilmasi gerektigini bilememisler. Yine, gelisim için egitimin önemini müsahade etmisler, fakat, egitimin diger unsurlar ile olan ayrintili iliskilerini müsahade edememisler.
Bütün bunlar ömrü askerlikle geçmis olan yöneticilerin politik hayatta karsilasacagi dogal sorunlar. Haliyle, ayni zamanda hem yönetici, hem asker, hukukcu, kanun koyucu, sanayici, ekonomici, tüccar ve egitimci olmak epey güçtür. Mühim olan hatalari kabul edebilmek ve düzeltmek için elele çalisabilmektir. Fakat hatalar, ders almak yerine inkar edilmis ve hatalarin toplumca sorgulanmasinin önüne geçme yoluna gidilmis. Hatalarin azaltilmasi islevini görmesi gereken denetleme kurumlari da haliyle islevleri disinda çalismaya baslamistir.
Bir toplumun denetleme kurumlari, belki bir insanin sinir sistemine benzetilebilir. Vucudun belirli bir bölgesiyle sinir sisteminin baglantisinin kesilmesi büyük aksakliklara sebep olacagi gibi, uygun bir sekilde kanalize edilmemis veya fonksiyonunu yitiren denetleme organlari da devletin isleyisini aksatacaktir. Denetleme organlarinin islevlerini yitirmesi, bir devletin pozitif üretimini aksatacagi gibi problemlerin zaman içinde gitgide birikimine de yol açacaktir. Denetleme organlarindaki aksakliklar bir devletin kontrolu altindaki unsurlarin sayisinin azalmasinin yaninda uygulanabilecek kontrolu de sinirlayacaktir. Bu durumu birkaç hastaliktan muzdarip olan bir hastanin yeni bir hastaliga yakalanmasina benzetebiliriz. Diger hastaliklarin getirdigi kisitlamalar yüzünden uygulanabilecek tedavi çok kisitli olacaktir.
Benzeri senaryolari degisik alanlarda da görmek mümkündür. Ekonomik uygulamalarda hatalar yapilmis, denetleme mekanizmasi etkisiz kalmis. Sanayi yatirimlari yapilirken hatalar yapilmis, denetleme mekanizmasi yine islevini yapmamis. Gümrük sistemi devlet aleyhine isler hale gelmis, yine denetleme mekanizmasi çalistirilmamis. Politik mevkiler çikar yuvalari haline getirilmis denetleme mekanizmasi seyirci kalmis. Egitim sistemi bir avuç kimse tarafindan politik oyunlara alet edilmis, denetleme mekanizmasi islememistir. Ögretim elemanlari sorumsuz bir sekilde bir makamdan digerine sürülmüs ve küstürülmüs, denetleme sistemi islememistir. Devlet olarak DIS YARDIM adi altinda milyarlarca dolar faizle borç alinmis, alinan borç paralar ülke sanayisini gelistirmek adiyla beceriksizce çarçur edilmis, yine denetlemeden bir ses çikmamistir. Diger taraftan vatandasin degerleriyle oynamak çok makbul bir moda ve marifet olup çikmistir.
Bütün bu problemlerin ortak temelleri vardir. Görevler tanimlandigi halde görev dagilimi nedense uygun bir sekilde kanalize edilememistir. Üst kademeler alt kademelerden bihaber hale gelmis, alt kademeler de sorumluluk üstlenmek yerine pasif davranarak görevlerinin devamini garanti etmisler. Dogmalara baglilik ve göstermelik sadakate önem verilmis ve asil amaç unutulmustur. Halbuki asil amaç; bu milletin sözde efendisi olan köylü ve isçisini muasir medeniyetler seviyesine çikarmak için var güçle çalismak olarak isin basinda tayin edilmisti. Bu amaç zamanla, üst kademelerdeki kisilerin kendi aileleri ve is çevrelerinin geleceklerini garanti altina almak yönüne dogru kaymis, köylü ve orta direk denilen kesimin elinden milletin efendiligi payesi de sessizce alinmistir.
Dertler üst üste binip dert yigini büyüdükçe dertlerin çogunlugunu teskil eden ufak dertler göz ardi edilmis, büyük dertlerin halli öncelik kazanmistir. Halbuki, büyük dertler, zamanla biriken çok sayidaki küçük dertlerin bir sonucudur. Sonuç olarak küçük dertler büyük dertlere sebeb olmaya gitgide artan bir hizla devam etmistir.
Egitim sistemi de yasanan gerçeklerden payini almis ve ikinci planda tutulmustur. Egitim kurumlari uzun seneler ihmal edilmis, ögrencilerin ve ögretici durumunda olanlarin dertlerini anlatabilecekleri yeni mekanizmalar ihdas edilmedigi gibi var olanlar da yozlasmistir. Devlet ile egitim sistemi ve egitim sistemi ile ögrenciler arasindaki doldurulmayan bosluk hesapta olmayan unsurlara teslim edilmistir. Sonuç olarak egitim sistemi toplumun dertlerine çare üretmek yerine problemin bir parçasi olup çikmistir.
Diger bircok kurum gibi egitim kurumunun da sagligina kavusabilmesi için tikanikliga ugramis kanallarin açilmasi ve egzersiz yapilmasi gerekmektedir. Nasil ki hasta olan bir vucudun en büyük doktoru vücudun kendisi ve vücudu olusturan en küçük yapi taslaridir; bir toplumun sagligina en büyük katkiyi yapacak organ da toplumu olusturan bireylerin ortaklasa gösterecekleri katkilardir. Nasil ki vucudun en degerli organi olan beyin tek basina en basit bir hastalik karsisinda caresiz kalmaktadir; devlet kurumu da birçok toplumsal problemin halli için yeterli degildir. Aslina bakilirsa devlet topluma hizmet icin vardir. Toplum devlete hizmet için yoktur. Nasil ki bir vucudun çalismasinda organlar arasindaki ahengin önemi büyüktür; bir toplum hayatinda da toplumu olusturan degisik organlar arasindaki ahenk onemlidir. Devlet organlari arasindaki ahenk ihmal edilerek bu toplumun en iyi bir sekilde çalismasini beklemek sadece bir hayaldir.
Özetle, egitim sistemi; vatandas, ögrenci, egitici ve yöneticilerin ahenkli olarak gösterecekleri karsilikli saygi ve sevgi iliskileri ile gelisecektir. Ahenkli ve azimli bir çalisma ortaminda, egitimde disa bagimlilik kisa bir zamanda yok olacagi gibi disardan toplumumuza dogru olan beyin göçü de artacaktir. Ahenk sayesinde egitimin yaninda ekonomik, teknolojik ve toplumsal problemlerin üstesinden kolaylikla gelinebilir. Toplumsal seviyedeki ahenk ile devlet seviyesinde çözülmesi gereken problemler de haliyle azalacak ve gelisme hizlanacaktir. Süphesiz ki ahenk ortami ne birbirimizi mahvetmekle, ne de toplumumuzun inançlarinin altini kazmakla gelistirilemez. Insallah ögrenecegiz.