7 Haziran seçimlerinde ne oldu, sonrasında ne olacak?
Kişisel olarak tercihim HDP’nin Meclise girmesi, AKP’nin tek başına hükümet kuracak sınırı biraz geçmesi yönündeydi. HDP’nin barajı geçeceği kesin gibi olunca, – önemli ölçüde de son haftalarda Anglo basında çıkan üstenci, oryantalist yazılar nedeniyle – oyumu AKP’ye verdim. Neticede HDP Meclise kuvvetli bir oy oranı ile girdi, ama kimse de tek başına hükümet kuramıyor.
Öncelikle şunu belirtmek lazım: Sandık vefanın değil, geleceğin oylandığı yerdir. Partilerin ve adayların seçmenden vefa beklemek hakkı yoktur, bilakis onların seçmenlerine vefa borcu vardır.
Seçime katılım oranı da gayet yüksek olduğu için (%87), “seçmenim sandığa gitmedi” bahanesi pek geçerli değil. Güneydoğu’ya bakıldığında AKP’nin ciddi bir oy kaybı dikkat çekiyor. Burada barajın söz konusu olmadığı Cumhurbaşkanlığı seçimi ile karşılaştırmak isabetli olur. Özellikle Cumhurbaşkanının Çözüm Süreci ve Kürt Sorunu hakkındaki konuşmaları AKP seçmeni HDP’ye göndermiş gibi duruyor.
AKP bıçak sırtı tek başına iktidar olsaydı, oy kaybının faturası Davutoğlu’na kesilirdi, ama şu andaki durumda fatura büyük ölçüde Erdoğan’ın önüne konulacaktır.
Önümüzde iki siyasi sorun var: Günbegün hükümet etme işleri ve sistemik değişiklik. Bütün partiler seçim kampanyalarında koalisyonlar konusunda, anayasa değişikliği konusunda oldukça net pozisyonlar aldılar. Herkes sözünde durursa hükümet kurulmaz ama biraz fedakarlık, biraz bakanlıkların cazibesi derken bir hükümet kurulacaktır herhalde. Hükümeti kuracak kombinasyonlarla anayasayı değiştirme talebi olanların kombinasyonları örtüşmediği için enteresan bir gerilim olacak.
AKP’nin olmadığı hükümet kombinasyonu, Ahmet Necdet Sezer’le çalışmak zorunda kalan AKP hükümetleri gibi olacaklar. Cumhurbaşkanı engellerini aşmak için AKP yapınca şikayet ettikleri manevraları yapacaklar, Erdoğan ise seçimle geldiği için “denetim” yetkisini kullanırken kendini tükürdüğünü yalamış gibi hissetmeyecek. CHP-MHP-HDP koalisyonunda CHP sayıca çok olsa da moral üstünlük diğerlerinde olacaktır, bu da hükümet pazarlıklarını etkileyecektir.
AKP’ye koalisyonda yer alması için içeriden ve dışarıdan baskı olacaktır. Davutoğlu’nun sonuçlar belli olmaya başlayınca ilk beyanatında “hiç bir gücün önünde eğilmeyiz” demesi acaba buna mı gönderme yapıyordu? İktidar imkanlarından ve avantajlarından faydalanmaya devam etmek isteyenler içeriden, bölgesel “istikrar” politika hesabı olanlar – ABD gibi – dışarıdan bastıracaklardır. Partinin ideolojik iddiasının sahipleri buna karşı durmak isteyebilirler ama pragmatist ve oportunist kanatlarla olan mücadeleyi kim kazanır belli olmaz.
Anayasa değişikliğini öne çıkarmış iki parti AKP ve HDP idi. HDP AKP ile hükümet yapmayacağını seçimden sonra da vurguladı, ama bu anayasal değişiklikler için pazarlık edemeyecekleri anlamına gelmez. HDP, AKP’siz bir hükümeti içeriden veya dışarıdan desteklerken, aynı zamanda anayasa değişikliği için AKP ile çalışabilir. Hükümet ortaklarını rahatsız etse de aşağı yukarı denk üç partinin koalisyonu olduğu için iktidar uğruna CHP ve MHP çaresiz olabilirler. AKP ve HDP’nin pazarlığı ile hazırlanacak bir anayasa gerçekten “yeni Türkiye” mutabakatı olabilir.
Hayırlısı olsun…