[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 4, No 3, Fall 1994 [back]

Film: BOSNA!

reviewed by Esra Betül

Bosna! 1994 yapimi, Bernard-Henri Levy ve Alain Ferrari tarafindan yönetilmis bir belgesel film. "Bosna!" adinin sonundaki ünlem isaretini hakli çikaracak sahnelerle dolu. Ama isin aci tarafi bu sahnelerde oynayanlar dublör degil. Konsantrasyon kamplarinda bir deri bir kemik kalmis, meyus gözlerle bakan insanlar aç olduklari için öyleler; günese bakmaya zorlanip gözleri kör edilmis adam gerçekten kör; Saraybosna sokaginda tepelerden açilan Sirp atesi ile yaralanan ve sürünen insanlar gerçekten yarali; ekmek kuyrugunda, su kuyrugunda, pazar yerinde toplu olarak öldürülen insanlar, rol yapmiyorlar, gerçekten ölüler; kesilen kafalar, kulaklar, cinsel organlar, oyulan gözler... Hepsi, hepsi, hepsi!... Gerçek... Bunlari mideniz bulansin diye anlatmiyorum. Benim midem bulanmadi. Ama içim öyle bir burkuldu ki, aglayamadim bile... Belki birsey yapamamanin suçlulugu ve ezikliginden; belki Bosnalilari koyun gibi kesmek için birbirleri ile telsizle konusan ve alay eden adamlara hincimdan; belki de "Birseyler yapman lazim. Su koyvermeye hacet yok!" diye karar verdigimden aglayamadim. Ama filmde tecavüz edilen genç kiz, karninda derin bir yara olan çocuk agliyordu... Susturamadim...

Filmde, Izetbegovic'in liderlerle görüsmeleri gösteriliyordu. Candan el sikmalarindan zannediyorsunuz ki "Hah! Tamam! Bu adamlar katliami durdurmak için gayret sarfedecekler." Sonra Karadzich ve Milosevich de ayni kisilerle görüsüyor ve ayni candanlikla el sikmalar... O zaman birazcik anliyorsunuz ki bu liderlerin pek birsey yapacaklari yoktur.

Fransa Cumhurbaskani Mitterand Saraybosna'yi ziyarete gidiyor. Halk harabe haline gelmis evlerden sevinçle tezahürat yapiyor. "Mitterand! Fransa!" Lakin, Mitterand sonradan, Izetbegovic'in kendisine ilettiklerini, yardim istedigini reddediyor. Hiç birsey de yapmiyor.

Sonra Birlesmis Milletler konvoylari ve askerleri... Bir defa ellerindeki yetersiz silahlarla BM askerleri de Sirp'lara av durumundalar. Bosna'li bir lider, kendileri Sirp'lari kovalarken BM askerleri tarafindan daha ilerlerse ates açacaklari tehdidi ile durduruldugunu anlatiyor. Yiyecek konvoylarindaki yiyeceklerin yarisinin Sirp'lara verilmesi, uçaklardan oyuncaklar ve küçük miktarlarda yiyecek --ama kesinlikle silah degil-- atilmasi, BM'in Bosna'daki rolünü biraz daha düsündürüyor.

Filmdeki baska bir ilginç nokta da savasin bir din savasi olmadigini vurgulamasi. Saraybosna'yi savunan Bosna ordusu kumandanlarindan birisi Sirp. Saraybosna'da kalmayi tercih eden Sirplar da var. Ayrica sokaktaki halkin görüntüsü hiç de "Köktendinci bir toplum" imajina uymuyor. Sanki herhangi bir Avrupa sehrini seyrediyorsunuz, sagda solda savasin yol açtigi harabeler olmasa...

Insanlarda ümit gördüm filmde. Hirvatistan'daki Bosnak mültecilerin çogunlukta oldugu kamplardaki tecavüz kurbani kadinlarla görüsen bir Amerika'li hanimin konusmasi geldi aklima: "Sistematik tecavüzlerin sebebi Bosnaklarin moralini bozmakti. Fakat, Bosnak erkekler tecavüze ugramis eslerini bagirlarina basiyorlar, destek ve yardimci oluyorlar." "Hay Allah razi olsun sizlerden." demistim içimden Bosnaklara, masa'Allah. Ayrica disaridan gelen her türlü destegin de çok makbule geçtigi vurgulaniyordu filmde. Mektup arkadasliginin bile... Ama içimizden kaç kisi Bosnakça biliyor ki acaba?

Mostar Köprüsü'nün yikilisini ve köprüyü savunmak için alti gencin canlarini feda ettiklerini görmek ve duymak da aciydi. Ne isterler yüzlerce yillik köprüden. Yine moral çöküntü yaratmak amaç herhalde... Camileri, kütüphaneleri yakip yikmakta oldugu gibi.

Fransiz yönetmen Saraybosna üzerinde yogunlasmisti. Bir sehir savunuluyormus izlenimi ediniyor insan. Halbuki savunulan, sehirden ziyade can, irz, mal... Ve Bosnalilar kendileri, kendilerini savunuyorlar.

Ne yapmak lazim? Bosna'ya gidip savasan ve sehit olan Renda Tosuner (Allah rahmet eylesin) gibi mi olmali? Ama Alija Izetbegovic "Bizim savasacak gençlere ihtiyacimiz yok. Çünkü kendi gençlerimiz var. Ama bizim silaha ihtiyacimiz var. Silah verin demiyoruz. Sadece engel olmayin." diyordu. (Belki de sehit olacak kadar yürekli olmadigimdan sebep buluyorum.) Etrafimda Bosna için samimi olarak çalisan insanlarin neler yaptiklarini düsünüyorum: Kimisi, medyada gündeme getirilmis olsun ya da olmasin, Bosna üzerine üzüntü ve düsüncelerini dile getiriyor; kimisi, ögrenci maasindan, her ay düzenli olarak birkaç kurulusa birden (birisi ulastiramazsa digeri ulastirir diye) bagista bulunuyor; kimisi Bosna'dan gelen ailelere evlerinin bir kismini veriyor; Bosna'dan gelen öksüz ve yetim çocuklari evlatlik ediniyor veya çocuklari barindiran kuruluslara destek oluyorlar.

Tüm dünyanin gözü önünde, masum insanlarin çektigi bu zulümden hepimiz sorumluyuz. Dinimizin zulme engel olma emri geregi biz diger insanlardan bir kat daha fazla sorumluyuz. Kulaklarimizi gözlerimizi kapamamiz hiçbirseye engel olmuyor. Aslinda olanlardan kim sorumlu, kimi cezalandirmak lazim diye düsünmek de, bizim gönlümüzü rahatlatmaktan (belki de kendimizi suçsuz bulma rahatligi) baska faydasi yok. Bosna hepimizin imtihani ve sorumlulugu (tipki Somali, Kesmir, Azerbaycan, Dogu Anadolu gibi...) hepimiz zalime engel, mazluma yardimci olmak için elimizden ne geliyorsa yapmakla yükümlüyüz. Kahramanliklar yapmamiza gerek yok! Belki de kahramanlik yapamayacagimiz için "Ben hiç bir sey yapamam." ümitsizligine kapilmaya neden olacagi için kahramanlik etmeyi düsünmek bile bizim harcimiz degil. Bosna'da ne olup bittigini devamli takip etmek, uyanik ve hassas olmak, devamli olarak, az olsun, çok olsun elimizden gelen ne ise onu yapmak zorundayiz. Hepimize kolay gelsin.


©1994 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin