[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 3, No 3, Summer 1993 [back]

Türkiye'de Üniversite

Tanju Çataltepe

Misafirlerimiz Tacettin Sarioglu (T. S.), Yunus Özçelikörs (Y. Ö.) ve Yusuf Yazar (Y. Y.) Eskisehir Anadolu Üniversitesi Insaat Mühendisligi fakültesinde ögretim görevlileri. Bazi üniversiteleri dolasmak, literatür arastirmasi yapmak ve doktora sonrasi çalismalar için proje arastirmak üzere Amerika'da bulunuyorlar. Bu firsattan istifade edip kendileriyle Türkiye'deki üniversitelerin durumu üzerinde bir sohbetimiz oldu.

T. Ç.: Ziyaret ettiginiz üniversiteler hakkindaki izlenimleriniz neler?

T. S.: Buradaki imkanlarla Türkiye'dekileri karsilastirinca açikçasi üzülmememek elde degil. Çok genis imkanlar var. Özellikle kitapliklar, bilgisayar aglari. Mesela Türkiye'de bizim üniversitemizde kütüphanede bir fotokopi çektirmek bile problemdir.

Y. Y.: Burada bir soru sorayim: Buradaki kitapliklarin Türkiye'de olmasini mi isterdiniz, yoksa bu kitapliklara karsilik olarak bizim ürünümüz eserlerle dolu kitapliklarimizin olmasini mi isterdiniz?

T. S.: Ben konunun teknik bilgi tarafina bakiyordum, kültürel ve sosyal yönleri üzerinde durmadim. Bilimsel açidan hayranligimi belirttim. Kendi alanimdaki bir sürü yayina çok kisa zamanda, çok kolay olarak ulasmak mümkün burada. Anadolu Üniversitesinden bahsedeyim --ODTÜ veya Bogaziçi'nde durum biraz daha farklidir-- bir yayina ulasabilmeniz günlerinizi alir. Tabii, keske bizim kültürümüzü de bu sekilde yansitan kitapliklarimiz olsa...

T. Ç.: Burada kaldiginiz süre içerisinde teknik çalismalarin ötesinde insanlar arasindaki --hocalar ve ögrenciler, hocalar arasi-- iliskilerde dikkatinizi çeken yönler oldu mu? Bunu sormamin sebebi buradan doktorasini alip Türkiye'ye dönecek olan arkadaslarimizi sosyal ortam olarak ne gibi farkliliklar bekledigini tesbit etmeye çalismak.

T. S.: Tatil nedeni ile ögrenci-hoca iliskisini fazla göremedik, ama doktora ögrencileri ile hocalari arasindaki iliskileri bir miktar görebildik. Türkiye'dekinden çok farkli. Hele ITÜ, Yildiz gibi üniversitelerdeki hoca-ögrenci iliskisi ile buradaki arasinda çok fark var. Orada bir usta-çirak iliskisi söz konusu, burada ise iki arkadas gibiler. ODTÜ ile Bogaziçi ise buraya biraz benziyor. Fakat burada da olaylar daha çok maddi planda. Mesela hocanin bir isi oldugunda ögrenci hiç çekinmeden para isteyebiliyor. Türkiye'de bu isler bedava ve hatir için yapilir; hatta hocanin evinde hizmet edildigi bile vakidir.

Y. Ö.: Ben de bu gözlemlere katiliyorum.

T. Ç.: Demin konustugumuz kitaplik konusu ile alakali bir hususa dönmek istiyorum. Türkiye'den buraya devamli ögrenci geliyor, özellikle mühendislikte. Bu sayinin daha da artacagina dair haberler geldi. Galiba Türkiye'nin yurtdisina çok sayida ögrenci yollama girisimi var. Bu girisimin boyutlari hakkinda bilginiz var mi? Nasil degerlendiriyorsunuz?

Y. Ö.: Bildigim kadari ile yeni kurulan üniversitelerin ögretim elemani ihtiyacini karsilamak üzere ilk etapta 1500 ögrenci yollanacak. Daha sonra bu sayinin 5 veya 7 bin ögrenciye çikacagi söyleniyor. Ögrendigimiz kadari ile ögrencilerden iki ay içinde TOEFL sinavindan buradaki üniversitelerin istedigi skoru almalari bekleniyor. Ögrenciler buraya yüksek lisans arti doktora çalismasi yapmak üzere sekiz yilligina gönderilecekler. Burada Lehigh Üniversitesi makina bölümü hocalarindan Fazil Erdogan ile görüstük, Amerikan üniversitelerinin durumu ile ilgili olarak özellikle savunma bütçesinin azalatilmasindan sonra bütün üniversitelerin gelirlerinde çok büyük düsüs olmus, dolayisi ile paralari garanti doktora ögrencilerine çok cazip bakmaktalar.

T. S.: Yani gittiginizde üniversiteler GRE skoru, TOEFL skoru isteriz demiyorlar. "Sartli akseptansi hemen veririz, yeter ki buraya para problemini çözmüs ögrenciler gelsin" diyorlar. Bence Türkiye'den buraya binlerce ögrenciyi göndermek yanlis.

T. Ç.: O konuya geçmeden sorayim: Türkiye buraya yollayacagi ögrencileri nasil seçiyor?

T. S.: Üniversiteler --yeni açilanlar-- kendi bünyelerinde sinavlar açip arastirma görevlisi aliyorlar, sonra bunlari YÖK araciligi ile (merkezi bir sinav da yapiliyor) buraya yolluyor.

T. Ç.: Ögrenciler sadece Amerika Birlesik Devletlerine mi yollaniyorlar?

T. S.: Hayir. Diger ülkeler de var. Daha evvel söyledigim gibi bu kadar ögrencinin bu kadar masrafla yurtdisina gönderilmeleri benim kanimca yanlis. Buradaki teknik imkanlari biz de gördük, gerçekten çok iyi. Ama bu kadar para ile Türkiye'de yüksek lisans ve doktora düzeyinde egitim veren enstitüler kurulabilir. Bunlar daha kalici olur ve yeni üniversitelerin ögretim üyesi açigi da bunlar araciligi ile karsilanabilir. Bu iki yönden önemli, hem maddi kaynaklarin disari aktarmamak hem de --biraz önce Yusuf Beyin belirttigi gibi-- sosyal ve kültürel yaralar açilmamasi açisindan.

Y. Y.: Yara açmak degil, tüm dünya üniversitelerinin Amerikan üniveristlerinin bir subesi olmasindan kurtulmak.

T. Ç.: Fakat, Amerikan üniversitesinin subesi olmamak mümkün mü? Türkiye kendine özgü bir 'üniversite' çikaracak birikime sahip mi?

Y. Y.: Tabii bu büyük devlet olmakla da alakali bir sey. Bunlar Türkiye'nin siyasi tercih ve kararlari ile belirleniyor. Eger gerçekten büyük bir devlet olma hedefi var ise, o zaman belki birden bire degil ama, her konuda oldugu gibi üniversite ve bilim anlayisinda da bagimliliktan kurtulmak zorundadir. Aksi takdirde bu baska bir anlayisin baska bir devletin kontrolü altinda bulunmaktir. Bugün Türk üniversitelerinde Amerikan jurnallerinde yayin yapmak önemli prim yapmaktadir. Belki Amerikan üniversiteleri bunu haketmistir, ama bagimliliktan kurtulmak için bir sekilde bunlari asabilmek gerekiyor. Uzun zaman alsa da bir hedef olarak bu olmali.

T. S.: Bir de doktoradan sonra Türkiye'ye dönen arkadaslarin psikolojileri ve verimlilikleri açisindan bakmak isterim. Anadolu Üniversitesi herhalde Türkiye'de ilk bes üniversite arasindadir, ona ragmen bir takim imkansizliklar söz konusu. Kaldi ki yeni açilan üniversitelerde bizim imkanlarimizin onda biri bile yok. Dolayisi ile dönen arkadaslar çok büyük bir kayaya çarptiklarini farkedecekler. Buradaki imkanlari bulamayan arkadaslar hem psikolojik yikintiya ugrayabilecekler hem de verimleri kesinlikle düsecek. Dolayisi ile ya yükümlülüklerini bir sekilde ödeyip üniversiteden kaçmaya bakacaklar, ya da teknik Ingilizce dersi vermek gibi islerde kullanilacaklar. Burada ögrenciliklerinde 1000 dolar burs alirken Türkiye'de 500-600 dolar maasla hoca olarak çalisacaklar. Burada uzun süre, sekiz seneye kadar, kalacaklarini da unutamamak lazim.

T. Ç.: Konuyu biraz zorlamak için olumlu bir açidan bakmak istiyorum. Belki yollanan insanlar bir bakima 'kurban' edilmis olacaklar ama, çok sayida olacaklari için toplumdaki, devletteki bazi mekanizmalari zorlayacak momentumu olusturacaklar. Birseyler yapmak isteyenler bir hareketlilik getirip, bazi noktalari zorlayarak bahsettiginiz problemleri asmaya yardim edecekler. Ortada karisik bir yapi var, bu imkanlari kim saglayacak belli degil. Belki iyi niyet sahibi olsalar bile kaynaklarin basindakiler nereye yönlendireceklerini bilmiyorlar, karsilarina ayni yönde taleplerle çikan büyük bir kesim olusunca, kaynaklarin degerlendirilmesi daha olumlu bir mecraya oturabilir. Tabii bu Türkiye'deki üniversitenin özgün mü, Amerikan mi olacagi sorusuna cevap vermiyor. Belki Amerika'nin daha iyi bir kopyasi olacak.

Y. Y.: Iyi bir kopya olmak kendine özgü birseyler yapmanin bir asamasi olabilir.

T. S.: Teknik konularda Amerika'nin kopyasi olmaktan fazla korkmuyorum. Açikaçasi önümüzde iyi bir örnek varsa, kopya olacak diye onu almamak Amerika'yi yeniden kesfetmek gibi birsey olur. Burada çalisan bir sistem kotarilmissa, Türkiye'de yeniden teknik egitim nasil olmali diye tartismak gerekli degil.

Y. Y.: Çok dogru degil. Teknik egitim ile birlikte bazi standartlar da tasinir. Mesela Amerika'da bir büyüklük anlayisi var, bir tüketim anlayisi var, ... belki üniversite ve bilim anlayisi da bunlara ayarli bir anlayistir. Bu hayat anlayisina cevap veren bir kurumdur.

T. S.: Ben bu modeli orada buradaki yasam biçimiyle olustursunlar demiyorum. Buradaki egitim sistemi, kütuphane sistemi vs. Türkiye'de yapilsin diyorum, bu kadar sayida insanin buraya gelmelerine gerek kalmadan. Teknik islerin nasil yapildigini oraya tasiyalim.

Y. Y.: Zaman ve kabiliyetlerim açisindan ayrintilarina giremeyecegim ama, Seyyid Huseyn Nasr'da okudugum bir sey var ki, teknik ya da bizde müsbet ilimler dedikleri seyler evrensel degil. Bilim felsefesi falan o toplumun kültürüne ve inançlarina dayali. Fizik falan toplum bilimlerine göre belki daha evrensel görünüyor ama yine de evrensel degil. Bilim diye degismez bir sey yok.

T. S.: Ben buradaki üniversite modeli üzerinde duruyorum.

T. Ç.: Aslinda o teknik egitimin ötesinde, üniversitenin ne oldugu, toplumda ne vazife ifa etmesi gerektigi meselesine geliyor ki, o sorunun cevabi Türkiye'de tam olarak verilmis mi? Benim izlenimim üniversite iyi vatandas yetistirmek türü bir gayeden ziyade bir teknik eleman yetistirme kurumu olarak görülüyor. Disariya ögrenci yollanan dallar da mühendislik agirlikli oluyor, daha önceden çizilmis bir teknik hamlenin elemanlarini yetistirmeye yönelik. Türkiye'nin kendi 'üniversitesini' olusturmasi daha da uzak bir safha gibi geliyor. Her zaman oldugu gibi, "bunlara kaybedecek vaktimiz yok; önce maddi rahatliga ulasalim sonra düsünürüz" yaklasimi.

T. S.: Herkes bilgiye fazla ihtiyaç olmadigi görüsünde. Üretilen hemen herseyin fikri disaridan gelmis. Üniversiteden bir sey üretmesi istenmiyor, üniversite bir sey üretmiyor. Üniversite fikirlerin üretildigi yer degil, meslek okulu. Belki o nedenle buradaki üniversite modeli bizi çok cezbetti.

T. Ç.: Daha evvel YÖK'ün Amerika'daki üniversite sistemini inceleme yönünde bazi çalismalari olmustu. Biliyorsunuz Amerika'da eyalet üniversiteleri ve özel üniversiteler var. Bazi büyük eyaletlerde eyalet üniversiteleri iki basamak halinde düzenleniyor. Bir kismi lisans ve mastir egitimi veriyorlar, daha az sayidaki bir kismi ise eyaletteki liselerin en basarili ögrencilerini aliyorlar, arastirma agirlikli programlar izliyorlar. Bunlarda doktora programlari bulunuyor, lisans ve mastirin yaninda. Bu düzenleme ile eyaletteki endüstrinin teknik eleman ihtiyaci karsilanmis oluyor, diger taraftan uzun vadeli bir ögretim üyesi ve arastirmaci yetistirilmesi programi oluyor. Türkiye'de uygulamaya giren "özel statü" böyle bir amaca mi yönelik, yoka baska kaygularla mi yapildi?

T. S.: Benim bildigim kadari ile sizin çizdiginiz model uygulanmaya konmadi. Hatta biraz daha geriye gideyim. Türkiye'de bir takim akademiler vardi, bunlar insanlara meslek kazandirma amacina yönelik hizmet veriyorlardi. 1982'de YÖK ile bu akademilerin de adi üniversite oldu ve bütün hepsine mastir ve doktora verebilme yetkisi tanindi. Dolayisi ile sizin verdiginiz Amerikan örnegindeki gibi bir bakima herkesin haddini bilmesi gibi bir durum yok. Bugün ancak üç-bes elemani olan, kütüphanesi olmayan üniversitelerin doktora programlari var.

T. Ç.: Daha pratik bir konuya dönelim. Buradan doktorasini alip Türkiye'de üniversite ortamina dönecek olan birisine ne tavsiyelerde bulunursunuz?

Y. Ö.: Buna bu gezide aramizda olan daha evvel buradan doktoralarini alip Türkiye'ye dönmüs arkadaslarin doktoralarini bitirmekte olanlara tavsiyeleri ile cevap vereyim: Kalabildiginiz kadar Amerika'da kalin, mümkünse Türkiye'ye gelmeme yollarini bulun. Çünkü kesinlikle çok büyük bir sükut-u hayale ugrayacaklarini söylüyorlar. Ayrica burada doktorasini bitiren birisiyle tanistik; simdi 'teaching assistant'lik yapiyor. Türkiye'ye gelmemenin binbir yolunu arastiriyor diyebilirim.

T. S.: Buradan dönecek arkadasi bekleyen birinci problem maddi problem. Gittigi zaman büyük bir ihtimalle yardimci doçentlige atanacak. Su anda en son yapilan zamla birlikte alti buçuk milyon lira civarinda maas alacak, yani 550-600 dolar. Üniversitede ögretim üyesi olan birisi gidip sehrin kenar mahallesinde oturmayacak, bu kadar para ile iki buçuk milyon lira civarinda ev kirasi verecek. Geriye kalan parayla yasamasi son derece zor. Ikinci sorun, burada alistigi üniversiteyi imkanlar açisindan --laboratuvar, kütüphane vs.-- orada bulamayacak. Üçüncüsü, ortam olarak alistigi üniversiteyi orada bulamayacak. Çevresiyle, dekaniyla, rektörüyle olan iliskilerini Türkiye'deki üniversitelerde bulamayacak. Oradaki iliskiler biraz "askeri". Yani bir dekanla arasindaki "rütbe" farkini attigi her adimda, yemek yerken oturdugu masada bile hissedecek. Burada özgür bir ortama alismis birisi orada dekanla ayri masalarda yemek zorunda; belki önemli degil ama oradaki havayi vermesi açisindan bir örnek. Bütün bunlari gözönüne alinca, buradaki bir arkadasa verilebilecek en iyi tavsiye burada kalmasi. Tabii gönlümüz böyle demiyor, keske bütün arkadaslarimiz dönseler de buradaki imkanlari oraya tasisalar...

T. Ç.: En azindan bu gerçeklerin farkinda olarak dönen birisi için daha yumusak bir inis olur.

T. S.: Haklisiniz. Tekrar belirteyim. Gönlümüz arkadaslarimizin dönmesinden yana. Biz burada doktora yapmis arkadaslari belirli bir seviyenin üzerinde görüyoruz. Onlarin dönmeleri ülkemiz için büyük bir fayda. Ama bu insanlarin orada harcanmasina da gönlümüz razi degil.

T. Ç.: Öte yandan, son senelerdeki ekonomik kriz, Soguk Savasin bitmesi üniversiteleri oldukça kötü etkiledi. O nedenle Amerika'da is bulmak çok zor hale geldi, daha dogrusu istenilen nitelikte is bulmak oldukça zor. Benim gözlemim Türkiye'ye dönenlerin sayisinin gittikçe arttigi yönünde. Saniyorum dönen arkadaslar degindiginiz olumsuz yönlerin farkinda olarak gidiyorlar.

T. S.: Öyle olunca en azindan psikolojik depresyon yasamazlar. Bir örnek vereyim. Bir halamin oglu Almanya'da doktorasini aldi, bir Almanla evlendi ve iki çocugu ile Türkiye'ye döndü. Asagi yukari iki sene kimse ile görüsmedi, evine kapandi. Tam anlamiyla bir depresyon. Iki sene sonra bir miktar kendine gelince bir bakkal dükkani açti. Simdi bakkali biraz büyüttü ve doktorali bir market sahibi oldu [gülerek].

T. Ç.: Eklemek istediginiz bir sey var mi?

Y. Ö.: Burada gelirle kiyaslayinca hayat çok ucuz. 5-6 milyon lira ile geçinmek gerçekten zor. Ki bu da Eskisehir'de, Istanbul, Ankara gibi sehirlerde imkansiz gibi birsey.

T. S.: Birsey eklemek istiyorum. Münasebette bulundugumuz herkes, devlet dairelerindeki, üniversitedeki görevliler, tezgahtarlarda çok büyük bir güleryüz var. Türkiye'de bir dükkana girdiniz mi karsinizda kocaman bir yazi vardir, "Satilan mal geri alinmaz ve degistirilmez" diye. Burada aldiginiz seyi bir ay sonra geri götürseniz bile güleryüzle karsiliyorlar. Üniverisetedeki görevliler öyle bir heyecanla yapiyorlar ki islerini... Türkiye'ye döneceklere bunlari da hatirlatmak lazim [gülerek].

T. Ç.: Hepinize çok tesekkür ederim.


©1993 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin