[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 2, No 4, Fall 1992 [back]

Bir sohbet ve bir sempozyum...

Mehmet Suat

Istanbul Mektubu


Bu seferki Istanbul Mektubumda 30 Nisan tarihinde ITÜ'de Attila Ilhan'in Türk Insani ve Aydini isimli sohbeti ile 5 Mayista Ilim ve Kültür Vakfinda yapilan Dogumunun 150. yilinda II. Abdülhamid ve Dönemi adli sempozyumun özetini ve sizlere ilginç gelebilecek bazi noktalari aktarmaya çalisacagim.

Attila Ilhan, ilk Türk insaninin gerçek anlamda tarifinin simdiye kadar yapilmadigini, bizlerin hala kendimizi ya fetihler yapmis, destanlar yazmis olarak veya tipki Batililarin bizleri tarif ettigi gibi geri kalmis, barbar olarak bildigimizi söyledi. Simdiye kadar Türk aydini olarak geçinenlerin düsüncelerinin aksine tarihimizin ve kültürümüzün hiç de utanilacak olmadigini hatta onlardan alinan mirasin hiç yabana atilamayacak oldugunu konusmasi boyunca sürekli vurguladi.

Attila Ilhan konusmasini Bati'nin 1800'lerden beri emperyalist oldugunu, bunun Tanzimat'tan beri süregeldigini söyleyerek sürdürdü. "Eskiden bu emperyalist yönlerini askerlerle yaparlardi; simdi ise kendi degerlerini ihraç ederek yapiyorlar. Nereye gitseniz Kola. HAYAT BUDUR ISTE slogani ile... Önceleri bir mutfak adabimiz vardi. Kebabla ayran içerdik. Simdi kola ile kebab yiyoruz..." diye devam etti. "Bati'nin kavramlari, degerleri bir kere girdi mi kurtulmanin imkani olmuyor. Üstelik herseyde referanslariniz onlar oluyor. Demokratiklik, çagdaslik vs... Gerideki bütün degerlerinizi itip kakiyorsunuz. Bin yillik divan siiri kenara itilip, çeviri siirlere yöneliyorsunuz..." Insanlarimizin toplumumuza yabancilasmasini örneklerken, "sinemaciligimdan ötürü geçenlerde gencin biri bana okumam için yazdigi bir televizyon senaryosunu getirdi. Yazdigi senaryonun kahramani mahkemeye çikmak zorunda kaliyor. Yazar Türk hukukundan o kadar bihaber ki, suçluyu jüri önünde yargilatiyor! Insanlarimiz tamamen ithal edilen televizyon kültürü ile yönlendiriliyor..." dedi.

Daha sonra dil konusuna da deginen Ilhan yeni üretilen kelimelerin dilimizi zenginlestirecegine fakirlestirdigini belirtti. Bundan en büyük zarari da edebiyatin gördügünü, sairlerin ve yazarlarin hissetiklerini kaleme aktarirken kelimeler açisindan sikinti içinde olduklarini söyledi. "Bizden sonra gelen kusaklarda dilden dolayi iyi sairlerin çikmasi çok zordur, çünkü Cumhuriyetle geleneklerden gelen birikim bir kenara itilmistir. Cumhuriyetin baslarinda Nurullah Ataç ve onun gibiler divan siirini terk edip, Latin ve Yunan menseli bir Türk siiri tabani aramaya çalismislardir. Eski Yunan destanlarini çeviri furyasi baslatip. Homeros'un Ilyada'si ve benzeri Yunan eserleri sürekli olarak Türkçeye çevrilmistir. Mekteplerde agirlik, divan siirinden çok Yunan eserlerinde idi." Konusmasinin sonunda da Cumhuriyet devrimlerine deginen Ilhan bu devrimlerin burjuvazi devrimleri oldugunu, Osmalidan arta kalan bürokratlarin bu isi yaptiklarini söyledi.

Çesitli üniversitelerden onu askin bilimadaminin tebliglerle katildigi II. Abdülhamid toplantisina ilgi büyüktü.

Cevdet Küçük, Abdülhamid ve dis siyaset; Cezmi Eraslan, Abdülhamid'in Islam birligi siyaseti ve egitime etkileri; Mustafa Bilge, Pan Islamizmin Fas'daki etkileri; Erol Özbilgen, Abdülhamid ve muhalefet; Ziyad Ebuzziya, Abdülhamid ve basin; M. Ali Beyhan, Abdülhamid'e gelen jurnaller ve Yildiz Istihbarat teskilati; Ö. Faruk Akün, Abdülhamid döneminde kültür faaliyetleri üzerine bazi dikkatler; Sami Sener, Abdülhamid döneminde toplumsal degisme; Ahmet Kala, Osmanli devletinde sanayilesme faaliyetleri konularinda tebligler sundular.

Son olarak da Mehmet Ipsirli ile Abdülkadir Özcan toplantinin degerlendirmesini yaptilar.

Cevdet Küçük, Abdülhamid'in Ermeni ve Filistin meseleleri hakkindaki hassasiyeti ve titizliginden bahsetti. Sadrazam Cevat Pasanin Ermeni meselesindeki tavizi üzerine azledildigini, "Yahudileri ülkenin heryerine yerlestirin, fakat Filistin'e yerlestirmeyiniz" diye ferman çikardigini belirtti.

Mustafa Kara ise, Abdülhamid devrindeki tasavvufi hareketlere degindi ve özetle sunlari söyledi:

  1. 1811 yilinda çikarilan bir fermanla tasavvufi faaliyetlerin kaynagi olan vakiflar Evkaf Nezaretine baglanarak tekkelere mali kaynak yaratilmisti. Bektasi tarikati mensubu Yeniçeri Ocagi kaldirildiktan sonra devlet yeni orduyu mümkün oldugu kadar tarikatlardan uzak tutmaya çalismisti. Abdülhamid devrinde sembolik olarak orduda Mevlevilik, halk arasinda da Naksibendilige meyil olustu. Abdülmecid devrinde Seyhülislam kontrolünde Meclis-i Mesayih (Seyhler Meclisi) olusturularak tarikatlar kontrol altina alinmisti. Eyaletlerde de Il Encümeni denilen küçük birimler meydana getirilmisti. Bektasilik 1860'dan itibaren tekrardan canlanmaya basladi.
  2. Abdülhamid'in kendisi Sahzeli seyhine intisab etmis idi.
  3. Melamilik tarikati bu zamanda kurulmustu. Bu dönemde dini yayinlar da artmis idi. Cemiyet-i Sufi dernegi Ceride-i Sufi dergisini çikariyordu. Bektasiler de Muhibben diye bir dergi basimina girismislerdi. Dar-ül Fünün'da tasavvuf dersi okutulmaya baslandi. Bu dönemde kuvvetlenmeye baslayan tarikatlar Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar halktan destek görerek kuvvetlendiler. Bilindigi gibi ilk Meclisin baskan yardimcilarinin biri Mevlevi digeri de Bektasi seyhi idi.

Konusmacilardan Özbilgen ise II. Abdülhamid devrinin ekonomik ve siyasi degerlendirmesini yaptiktan sonra masonlarin devlet idaresindeki etkinligi üzerinde durdu. II. Abdülhamid'in devrin üç önemli mason locasini kapattigini, kapatilan bu localarin üyeleri arasinda Namik Kemal, Ali Süavi, Ziya Pasa ve Cemal Pasanin ve sadrazamlarin da oldugunu ekledi.

Mustafa Bilge, Abdülhamid'in Islam birligindeki rolü ve çabalarindan, Ahmet Kala ise sanayi faaliyetlerinden söz etti. Bilge Abdülhamid'in Fas'daki müslümanlara dahi maddi olarak yardim ettigini söyledi. Kala ise bu devirde disardan gelen baskilardan dolayi Osmanlida zaten az olan yerli sanayinin batmakla yüzyüze oldugunu ve disariyla rekabet edemez hale geldigini anlatti.

Egitim üzerindeki degerlendirmleri de Ömer Faruk Akün yapti. Bu devirde bir çok Rüstiye, Idadi ve Ögretmen Okullarinin açildigini ve bu okullara resim, hüsn-i hatt (yazma sanati) ve muhasebe derslerinin kondugunu ekledi. Vakiflara ait kitapliklar taranarak elde bulunan kitaplarin bir katalogu çikartilmis ve özel olarak da Yildiz sarayina bagli bir kütüphane kurulmusdu, dedi. Beyazid Kütüphanesinin de bir milli kütüphane gayesiyle bu dönemde kuruldugunu sözlerine ekledi.

Yusuf Hallaç da sanat açisindan II. Abdülhamid'i degerlendirdi. Ilk Islam eserleri sergisinin 1876'da Paris'te açildigini ve Amerika'da ilk camiyi de New York'da II. Abdülhamid'in yaptirdigini söyledi.

Bu konusmacilardan sonra degerlendirme bölümüne geçildi. Bu bölümün konusmacilari Mehmet Ipsirli ile Abdülkadir Özcan idi. Mehmet Ipsirli, "genel hatlariyla iyi bir egitim görmemis olmamasina ragmen II. Abdülhamid kivrak zekasiyla devlet idaresini uzun süre elinde tutabilmistir" dedi. Abdülhamid'in yanindaki insanlarin zaaf ve kuvvetli yanlarini çok iyi bildigini belirtti. "Abdülhamid Hilafet müessesini de siyasi yönde kuvvetlendirerek kullanmistir" dedi. Konusmasinin sonunda II. Abdülhamid'in en büyük eksikligi olarak Bati usulü egitim müesseselerine gereginden fazla önem vermesini gösterdi. "Bu sebepten ötürü medreseleri öksüz birakmistir" dedi...

Abdülkadir Özcan ise Abdülhamid'in süphesiz hatalari olacaktir deyip, en büyügünün Bati usulü egitime verdigi önem oldugunu vurguladi. En büyük basarisinin da dis politika oldugunu söyleyerek oturumu bitirdi.


©1992 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin