[anadolu home] [contents] [by authors] [by category] [subscription]
Volume 1, No 3, Summer 1991 [back]

Mektup: Dil hakkinda elestiri

Fatih Ramazanoglu

19 Haziran 1991

Aziz Kardeslerim,

Size ilk sayiniz çiktiginda yazmak istedim, fakat kismet ikinci sayinizdan sonra imis.

Ilk önce sizleri bu Islami gayretinizden dolayi tebrik etmek istiyorum. Zira böyle bir zamanda Islâm'a sahip çikan ve savunan, teblig vazifesini yerine getirmeye çalisan herkesi tebrik etmek gerekir. Fakat müsaade ederseniz iki hususa temas etmek istiyorum.

Birincisi: En son sayfasinda "Yazarlar için Bilgi" basligi altinda "Dil: Yazilarda konusulan Türkçe veya Ingilizce kullanilmasi iletisimi kolaylastiracaktir." diyorsunuz. Yazilarda geçen veya kullanilan kelimelerden "olanak," "olasilik," "önermek," "öneri," ve "elestiri" ve "iletisim" de dahil hiç birinin saf Türkçe ile alakasi yoktur. Zira Yunus Emre bu kelimelerin hiç birisini kullanmamistir. Ve bu kelimelerin hiçbiri Anadolu insanimiz tarafindan kullanilmamaktadir. Radyo, TV ve bazi gazetelerin beyin yikama ve zorla, inatla kullanmasi neticesi insanimizin bir kismi (bazen kendim de dahil olmak üzere) bu kelimeleri kullaniyor. Bu konu gayet komplex bir konu onun detaylarina girmeyecegim. Fakat memleketimizde harf devrimi adi altinda Islâm'a en büyük darbe vurulmus; bununla da yetinmeyen dis güçler lisanimizi dejenere etme gayreti içindedirler. Bu isin basini Türk Dil Kurumu çekiyor gibi görünüyor ise de, bu kurumun basindaki sahislara bakarsaniz kiminin Ermeni, kiminin Yahudi dönmesi ve çogunun da Mason localarina bagli oldugunu goreceksiniz. Bugünkü gençlik nasil ki Said-i Nursi hazretlerinin eserlerini anlamaktan aciz ise, bu dilde yozlastirma hareketi devam ederse yarinki gençlik de Necip Fazil'i anlayamaz ve okuyamaz hale gelecektir. Ayni oyunlar Sovyet Rusya'da oynanmis, ve oradaki Türk boylari yetmis sene sonra birbirini anlayamaz hale gelmistir.

Türk Dil Kurumu'nun düsmanligi yabanci (yani Türkçe olamayan) kelimelere degil. Zira Türkçemize girmis Fransizca, Latince vs. gibi yabanci kelimeler oldugu gibi duruyor ve Arapça orjinli kelimeler degistiriliyor. Arapça ibaresi de maske olarak kullaniliyor. Aslinda TDK'nun düsmanligi Kur'an'a olup, onun için Arapça kelimelerin yerine yeni kelimeler uydurulmaya ve vatandasa zorla kullandirtilmaya çalisiliyor. Dolayisiyle mazisine her zaman bagli milletimiz bu acaip kelimeleri "uydurukça" olarak vasiflandirmistir. Bu kelimeleri batiya kafalari sartlanmis bir grup mutlu azinlik ve aydin geçinen kafalardan baska hiç kimse suurlu olarak kullanmamaktadir. Bir kisim kardeslerimiz ise tarihi ve oynanmak istenen oyunu bilmeden kullanmaktadir. Bunlari yazmakla kimseyi tahkir etmek gibi bir niyetim yoktur. Sadece ikaz etmek istedim. Bu konuda daha fazla malumat isteyen olursa asagida belirtecegim telefon numarasindan beni arayabilirler.

Ikincisi: Kardeslerim, böyle bir yayin organini çikarmanin ayni zamanda sizlere ayrica bir mesuliyet yükledigini ve Cenab-i Allah'a hesap vereceginizi unutmayiniz. Benim anladigim o ki sizler bu yayin organi araciligi ile Hakk'i müdafaa ve teblig vazifenizi yerine getirmeye çalisiyorsunuz. Islâm'i anlatirken bütün cepheleriyle okuyucuya takdim etmeye çalisiniz ve Islam'da cihad denilen gayet önemli bir vazifenin oldugunu hatirlatiniz. Bu arada tam bilmediginiz mevzuulari baskasinin kaleminden dahi olsa o sahsi tam bilmeden iktibas etmeyiniz. Süleyman Uludag isimli sahsin eserinden iktibasda bulunmussunuz. Ben bu sahsi hiç hatirlayamadim, bilmem siz biliyor musunuz? Fakat yazdiklari ve vermeye çalistigi fikirler bana gayet yanlis ve tehlikeli geldi. Bilmem bu konuda hiç bir mektup veya telefon aldiniz mi? Ben bazi telefon konusmalarinda bir çok kardesimizin reaksiyon gösterdigine sahit oldum. Su iki seyi hatirlatmak istiyorum: Birincisi, Islâm bir hayat nizami olmasa ve bu hayat nizami devleti de içine almasa Peygamberimiz (SAV) Mekke müsriklerinin teklif ettigi baslarina emir olma durumunu kabul eder, etrafinda birkaç müslümanla rahatça yasar ve bugün de Islâm diye bir sey olmazdi. O davasindan taviz vermedi ve Medine'ye goçetmek zorunda kaldi ve orada kendi sistemini kurdu. Hakk'a dayanan bu sistem sonunda müsriklerin sistemini yikti. Ikincisi, biliyorsunuz Imam-i Rabbani Hazretleri Hindistan'da Ingilizlerin hakim oldugu bir zamanda yasadi. Ingilizler görünürde Müslümanlara hiç bir baski yapmadigi halde (ayni Türkiye'mizde oldugu gibi), camiilerin açik, Müslümanlarin hareketlerinde serbest oldugu bir durumda Imam-i Rabbani fiili cihadin temsilcisi oldu Hindistanda. Zira o anladi ki sinsi ingiliz idaresi yavas yavas Müslümanlari pasifize etmek için bazi alimleri ve hocalari kullaniyor ve esas gayesi Islam'i Hint yarimadasindan tasfiye etmek. Yani, küfür düzeni altinda Islam olmaz. Bu iki varlik yanyana kalmamistir. Islam'in geldigi yerde adi ne olursa olsun ve hangi ülkede olursa olsun, küfür sistemi yikilir, yok olur. Küfür sisteminin yikildigi ve Islam'in hakim oldugu bu beldedeki sistemin adi Islâmî sistem, devletin vasfi da Islâmî devlet olur. Bu mevzuular benim ihtisas dalim olmayip benim esas konum çocuk hastaliklaridir. Fakat bir mü'min olarak bildigimi söylemek istedim. Bu konuda ihtisas sahiplerinden cevap alinca size de yollayacagim insaallah.

Allah'a emanet olunuz. Allah hepimizi dogrulari gören ve dogruyu söyleyenlerden etsin. Amin.

Fatih Ramazanoglu, MD
Amsterdam, NY, USA


©1991 anadolu
This article can be reproduced provided that full credit is given to anadolu
Bu yazi anadolu'ya atif yapilmak kaydiyla kopyalanabilir.

For your comments / Yorumlariniz için anadolu@wakeup.org
Please reference the article title, volume, and number
Lütfen yazi basligi, cilt ve numarayi belirtin